- Türk insanının matematik öğretme hevesi sanırım çocuğu konuşmayı söktüğü anda başlıyor. Çubuklarla-fasülyelerle dört işlem öğrenmeye çalıştığım zamanları daha dün gibi hatırlıyorum. Dayağın ne derece bir teşvik olduğunu anladığım iki durumdan bir tanesidir sanırım. İkincisi de ingilizce öğrenme hikayemdir. İnsan yeterince dövüldüğü takdirde ister istemez doğruyu buluyor.
- Dayakla gelen bu öğrenme hevesi, sokakta dayağı engelleme adına tekrar hevesine dönüşüyor ki, saklambaç oynarken 1'den 50'ye kadar 1'er 1'er saymak yerine 1'den 250'ye kadar 5'er 5'er saymamızı da bu noktaya dayandırdım en sonunda. Kombinasyonlar geliştirilebilir ama kimse "Yok ben çocukken bunu yapmadım!" demesin.
- Ne boş şeyler için kavga etmişiz mesela. Akranlarımıza "Çocuk daha bu!" dememizde haklı noktalarımız çok. En basit kavgalarım mesela atari salonunda ortak jeton ile oyun oynarken "Sen daha fazla oynadın!" kavgaları olmuştur. Baya fazla olmuştur bu tarz kavgalarım.
- İp atlayan kızların "Yandın!" kavgalarından daha kötü birşey var ise kızlar ile ip atlayan erkeklerin "İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Belçika, Hollanda!" demeleridir. Erkekte yavşaklaşma başlamasının da bu dönemlere denk gelmesi raslantı mı acaba?
- Annem bir keresinde Gülsüm Teyze ile kavga etmişti. O anda pek gülemediysem de şimdi aklıma gelince gülüyorum hep. Anneler sinirlenince on kaplan gücünde oluyorlar ya, işte o anı yakalarsanız mutlaka resim falan çekin. Ölümsüzleştirin o anı! O şefkat dolu insanın, mafyadan bir derece az bir sokak serserisi edasıyla bağırıp çağırması bence insanın hiçi unutmaması gereken anlardan bir tanesi.
- Ben değil ama bunu ablam hatırlıyor; birgün evde, 3 yaşındayım sanırım, süs bitkisini yemişim ben. Sonra ağzımdan yeşil suyun aktığını gören annem bayılmış. Ablamda yan komşumuza gidip "Bebek çiçek yedi, anne öldü!" demiş. Ablam bunu dediğinde 5 yaşındaymış. Bunu da gülerek hatırlıyorum.
- İlkokul 5'tim ben, başka bir şehirden o sene bir kız gelmişti. O kız gelince, sınıftaki kızların bir kumpas hazırlayıp bizim erkek tayfasına kız başına bir erkek düşmek üzere aşık olduğunu öğrendik. "Ne yapsak?" diye düşünürken birimiz "Öğretmene söyleyelim!" dedi. Kim olduğunu hatırlamıyorum. Ama gittik öğretmene söyledik. Öğretmende kızları dövdü. Böyle bir dallamalık olabilir mi lan?
- Mesela çocukken normal insandım ya ben; işte o zaman babamın asi ruhunun getirdiği gaz ile sakin sakin yaylada okey oynarken birden kalkıp Bursa'ya gitmemiz, gezi boyunca benim arka koltuğun üzerindeki camlı bölmede uyumuş olmamda bildiğin komik mesela. O zaman sığıyordum oraya işte, sığmakla kalmayıp bildiğin rahat ediyordum. Şimdi ise beş kişilik bir arabanın yarısını tek başıma işgal ederim söylemesi ayıp. Nasıl bir bohem yaşam sürdüysem?
- O zamanlar teyzem ile birlikte kalırdık sürekli. Annem ve babam çalışırken. Teyzem lisedeydi. Ablamla ikisi, "Yalan Rüzgarı" izlerlerdi. Bende Transformers izlemek isterdim ama izin vermezlerdi. Sonra bende televizyonu bozardım. Teyzemde beni yatak odasına kilitlerdi ceza olsun diye. Takım sandığı vardı fakat yatak odasında. Tornavidayı elime alır kapının kilidini sessizce söker ve dışarı top oynamaya çıkardım yine sessizce. Sonra annemin işten dönmesini bekler, o eve girdikten birkaç dakika sonra bende kapıyı çalardım. Kapıyı teyzem açardı ve sürekli nasıl yatak odasından çıktığımı merak ederdi. Hala gülerek hatırlarız.
- Yaz tatillerinde babam kahveye götürürdü beni. Orada küfür masterı yapıyordum. Teşvik olarak kebap kullanılıyordu tabii. Bir gün bana sokaktan geçenlerin kıçına pet şişenin ucuna bulaşık eldivenin parmağını geçirmek suretiyle taş atmamı söylediler. Kebap alınacaktı yine. Bende bir tane kadının kıçına atınca taşı, manyak kadın beni kovalamaya başladı. Baya bir kaçtım ama kadın yakaladı beni. Güzel bir dövdü. "Baba!" diye bağırıyorum baktım babam beni tanımıyor. Dedim "Çok ayıp ettin abicim!"
Bunca gülerek hatırladığım olay varken çocukluğumdan, esas olarak üzüntü ile hatırladığım olayların sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Ancak hiçbir zaman unutamayacağım olayların en başında gelen bir olayı da yine çocukluk zamanlarımda yaşadım. Dedem hastalandığında babamla birlikte hastaneye götürdük kendisini. Durum ağırdı ve yanında sadece babamla ben vardık. Yaşım 7 falan sanırım. Babam doktor ile konuşurken birden ağlamaya başladı. Benim olay hakkında en ufak fikrim olmamasına rağmen bende ağlamaya başladım. Doktor gelip "Sen neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda ise ortada ele avuca sığacak mantıkta bir cevap yoktu "Çünkü babam ağlıyor!" Babalar ve çocukları arasında gelişmiş bir çeşit bağ sanırım bu. Bak annem ağlayınca daha çok üzüldüm bugüne kadar ama babam ağladığında her defasında bende ağladım. Çok ciddi araştırılması gereken bir konu bana göre.
Neden insan çocukluk zamanına geri dönmek ister? Sebebi yukarıda sanırım. Üzüldüğünden daha fazla sevindiğin için o dönemlerde yada hayatın sana ne getireceğini henüz idrak edememiş olduğundan! Yine de herkes bir ara "Çocukluğumdan şu hayatı tekrar yaşasam!" diye içinden geçirmiştir.
Bu konuda tüm söyleyeceklerim bunlar.
Hadi bakalım.
A.A.
3 yorum:
... gittik öğretmene söyledik. Öğretmende kızları dövdü. Böyle bir dallamalık olabilir mi lan? ...
bu bolume defalarca, hunharca guldum.
esen kalin.
isim not joe p kalmis, ama ben deniz. darsuzdan.
Deniz mi? Ne Deniz'i? Hangi Deniz daha doğrusu?
Yorum Gönder