Bu yolculuk olayı bazen garipleşebiliyor!
Her otobüs yolculuğunun ortak noktası olan, 8. sınıf amerikan filmleri vardır mesela. İddialı film isimleri, caf caflı afişler, gereksiz senaryolar, at hırsızı tipli kaslı aksiyon yıldızları, efsane olmayı amaç edinmiş birkaç söz falan... Nefret ederim!
Konular belirli kalıplarda toplanmıştır;
- Hava kuvvetlerinden timinin tamamının bir saldırı sonucunda ölmesi ile ayrılmış veya haksız bir sebepten dolayı onursuz şekilde ihraç edilmiş olan, bilimum yıldızları ve çiçekli kahramanlık madalyalarını bünyesinde barındıran eski bir özel kuvvet mensubu yüzbaşı, nasıl oluyorsa(!), amacı nükleer bir bombayı Utah veya Boston gibi şehirlere götürmek olan bir terörist grubunun tam ortasında bulur kendini. Kızını haftasonu tatili için bir göl kenarına götürmektedir çünkü trenle! Bu yüzden o saldırının ortasında kalmalıdır! Burada aslında biz bilmeyenlere bir mesaj amaçlanıyor ama biz farkında değiliz. Eğer Amerika'da mukimsen ve haftasonu boşandığın eşinden kızını alıp göl kenarına götüreceksen her türlü atraksiyona hazır olmalısın!
- Ortağı ölen polis muhabbeti var! Detayları hepimiz biliyoruz.
- Katıldığı mistik dövüş turnuvasında kardeşi ölen muhteşem dövüşçüler var ki, bu konudaki filmler sektörün zeytinyağı kullanımını maksimuma çıkarmış ve 90'ların sonuna kadar bu filmlerin kahramanları sayısız Türk kızının hayallerini süslemiştir.
- Yine eski polislerin veya askerlerin başrolü oynadığı uçak kaçırma filmleri var. Bunların da birçoğunu gördük, birçoğunu izledik. Konu hakkında detaylı dosyalara sahibiz. Bu gibi filmlerde çoğunluğun gözden kaçırdığı bir nokta ise büyük çoğunluğunda pilot ölür ve ya kahraman bir hostes yada filmimizin asıl kahramanı bir Boeing'i rahatlıkla piste indirebilmektedir.
Bizde işte yüzyıllardır kahraman Türk milleti diye atıp tutuyoruz. Oysa tek kahraman meslek grubumuz taksiciler ve o kadar sıradan kahramanlıklar yapıyorlar ki, bugüne kadar aklımda kalan tek başarıları aile baskısı nedeniyle Harem'den otobüse binecek olan Mehmet isimli bir çocuğu ailesine geri dönmeye ikna etmeleri ve dönüş için taksi parası almamaları olmuştur (Bkz: Akasya Durağı).
Kahramanlar ya böyle öküz gibi kaslı olur yada kimseden dayak yemeyen eski siyah kemerli kickboks şampiyonu çirkin adamlar olurlar;
İşte Dolph Lundgren. Kendisine Rocky 4'deki performansı dolayısıyla büyük bir sempati ve istemedende olsa korkuylar karışık bir saygı beslesem dahi, adamın aslında 8 sınıf bir aksiyon yıldızı olduğu tartışılmaz bir gerçek. Hangi insan Ivan Draga olduktan sonra şu şekillere bürünebilir ki;
Ne desem bilmiyorum! Gerçekten...
Chuck Norris mesela başka bir ekol başlatmıştır bu aksiyon filmleri olayında. Tipe baksan Fatih Çarşamba mahallesine küçük marketi olan bir tarikat üyesinden hiçbir farkı yok ama yıllarca onuda kahraman olarak yutturdular bize. Kimleri dövmedi, kimleri rencide etmedi ki Norris Amca? Bu adamı diğerlerinden ayıran tek özelliği ise, göğüslerinde kıl olan tek kahramanımız olmasıydı yıllar boyunca.
Lorenzo Lamas vardı bunların haricinde. Onun hakkında fazla söze gerek yok aslında! Bence Dünyayı Kurtaran Adamda bir Aytekin Akkaya ne ise Lorenzo Lamas onun ötesine geçememiştir Amerikan sinemasında. Deri pantolonuna kurban olduğum;
İşte hiç anlamadığım, her zaman için tipine ve geri kalan herşeyine hunharca, yarını düşünmeksizin güldüğüm, o lakabı ise hangi gerizekalının verdiğini anlamadığım Don "The Dragon" Wilson! Yarın birgün kızım olsa bunun torununun torununa bile vermem yeminle! Lan o tiple bırak ejderhayı sümüklü böcek olaman sen, yıllarca seni de yedirdiler işte bize. Bu ne lan;
Bolca resimlerimizden sonra Chuck Norris'e buradan özel mansiyon ödülünü vermek isterim. Bu adamların hepsi yıllarca dayak yediler, oradan oraya atıldılar yok efendim çarpıldılar. Bir tek Chuck Norris farklıydı onlardan. O her filmde sadece tek bir yumruk yiyendi ve o yumruk kahramanımızı sinirlendiren yumruk olduğu için zaten filmin ondan sonrası belliydi.
Neyse bu kadar anlatım ve resimden sonra olayın ana noktasına gelmeliyim! Abi o filmler nedir ya otobüs seyahatlerinde yayınlanan. Nerede 6 yıl önce vizyona girmiş ve minimum gişe başarısı elde etmiş, aha yukarıdaki hıyarlardan birisinin oynadığı filmler. Gerçek işkence resmen! Modern otobüslerde yine iyi. Edirne'ye gelirken her koltuğun arkasına televizyon ve kulaklık var hadi şimdilerde. Önceden otobüsün tavanında 4 tane televizyon, ses ise merkezi şekilde heryere veriliyor! Uyu uyuyabilirsen. Film kötü, senaryo her zaman yayınlanan filmden beklenmeyecek kadar kötü. Rahat yolculuk kavramından eser yok! Kendi parasıyla rezil olması insanın bu olsa gerek.
Bu otobüs seferinde dediğim gibi otobüs koltuklarının arkasında kişisel televizyonlar vardı. Herkes istediği kanalı izliyordu yani. Yayınlanan filmler konusunda da bir adım öteye gidilmiş. Ama sadece bir adım! "Wanted" denen Angelina filmi vardı. Hani kurşunların diğer kurşunlar tarafından vurulabildiği, sineklerin de kanatlarından vurulabildiği film var ya o işte. "Yedinci sınıf!" bu film için söyleyebileceğim tek söz olacaktır. Sen o kadar tesisat koy, oyun konsolu bile yerleştir her koltuğa ondan sonra koya koya o filmi koy, bu nasıl çelişki?
Her aktörün utandığı filmler olur ya veya utanmıyorsa bile hayranlarının onun adına utandığı filmler vardır hani, Samuel Jackson için o filme karar verdim. Snakes on a Plane! Gariptir bu filmde de kahramanımız eski bir polis. Bunun nakil ettiği bir tanığı öldürmek için psikopatın bir tanesini uçağın içine 100'lerce nesli tükenmeye yakın son derece zehirli yılan bırakıyor. Senaryo o derece yani. Filmin geri kalanı ise yılanlardan kurtulmak ve uçağı indirmekten ibaret. İzlenmesi ve incelenmesi gereken çok farklı bir film, değil! Ama Samuel'a yakıştırmadığımı belirtmek isterim, olmadı Samuel.
Bu post'da araştırmacı kişiliğimi ve geçmişe olan saygımı kanıtlar nitelikte olmuştur. İnkar eden varsa Ivan Draga ile bir raunt maç teklifimi değerlendirmeye davet ederim. Ne film ya!
Hadi kaçtım ben.
Oturan Göbek