Bundan 15 yıl öncesine gittim bugün birden. Tam bugüne hem! Hatırladığım kadarıyla Mersin'in ileri ucra köşelerinden, Osmanlı zamanlarında Akıncı köyleri seviyesinde bir yer burası, Kapızlı'da denize giriyordum. Öyle bir deniz sefası ki bu, anlatılmaz gerçekten. Fakat dipnot olarak şunu belirteyim; tesisde öğle yemeği için pişirim fırını vardı ve oraya gelen hiçbir aile öğle yemeğinde normal insanların yediği yemekleri yemiyordu. 2 kilo kıymadan lahmacunlar mı dersin, efendime söyleyeyim 3 kilo etten tavalar mı dersin? Böyle bir ortamda bir pazar geçiriyordum işte.
Kapızlı'nın coğrafi yapısına değinmek gerekirse; şezlong ile denizin suyunun karada son dokunduğu yer arasındaki mesafe yaklaşık 100 metre. Silme kum! Güneş tepede ve kum cayır cayır yanıyor. Şemsiyeler ise sahile kadar muntazam bir düzen ile dizilmiş. Her şemsiyenin arasında 10 metre ve kiralayan her kişinin elinde 1 litre deniz suyu. Şimdi sanata gel!
Kapızlı'da denize girmek tamamen bir takım işi. Eskiden inanılmaz bir takım ruhu vardı gerçekten. Sahilin başından birisi denize girmek istediğinde şemsiyeler arası iletişim başlıyor ve bir sonraki şemsiyeye "Hazır ol!" mesajı veriliyor. İlk şemsiyenin önüne su dökülmesiyle birlikte denize girmek isteyen cesur türk koşusuna başlıyor. 10 metrelik bir koşudan sonra ilk şemsiyenin altında gelen adayımız, kumdan yanmış ayaklarını suda serinlettikten sonra, ikinci şemsiye için deparına başlıyor küçük bir detay ile birlikte! Her şemsiyede boşalan şişe alınıp denizden doldurulup tekrar geri gönderiliyor. Çünkü bir sonraki aday için de aynı prosedür tekrar edilecek. Aha çizerim sizi için;
Biliyorum çizim çok boktan. Bu noktada kendimi şöyle savunabilirim; çok şey olduğumu iddia etmişimdir ama resime yeteneğim olduğunu asla!
Neyse Kapızlı hatırama neden gittim? Şimdi o gün bana birisi gelip; "Ya sen 15 yıl sonra yine bu pazar ne yapıyor olacaksın?" deseydi birçok cevap verebilirdim gerçekten. Ama şimdi ne yapıyorum, Üstad'ın düğününe gitmek için Adana'da arkadaşlarımı beklerken işte buraya bunları yazıyorum! Bunu gerçekten tahmin edemezdim.
Böyle pazar aktivitesi olur mu lan? Yarın insanlar bana ne yaptın diye sorduklarında "Üstad'ın düğünü gittim!" mi diyecem? Diyeceksem de nasıl diyecem bunu? Hiç mi utanmam yok benim? Nasıl bir adam oldum?
Neyse şaka maka; bak benden size tavsiye bir daha "Hayat çok garip!" diyenlerle taşak geçmeyin olur mu? Daha nasıl örnek vereyim lan? Kapızlı'dan Adana Hilton'a bağladım olayı! Adam olun.
Daha önce yazdım mı bilmiyorum ama tekrar yazmakta fayda var yazdıysam da; kadınlar düğün için sakın kuaföre falan gitmeyin, hiçbiriniz girdiğinizden güzel çıkamıyorsunuz! Bunu henüz bir sebebe bağlayamadım ama çalışmalarım devam ediyor!
Özlü söz(bunu yeni buldum); Dünyanın en boktan beklemesi, düğün için hazırlanan kadınları beklemektir!
Sonraki postun konusu: "Bir Analiz-Kadınları neden bekleriz? Onlar neden Bekletirler?"
Haydi öptüm.
Amil