Ameliyat sonrası hastanede yatılan birkaç gün sonrasında atalarımızın, kebap müessesesine olan engellenemez bir meyili olmuştur her zaman. Gençlik dönemlerinde bu meyilin sebebi anlaşılamamış olmakla birlikte, birçok doktor ile bu konuda tartışmalar yaşanmış birçok hastane görevlisi ile “Girersin giremezsin!” şeklinde ikili muhataplıklar görülmüştür her erkek evladının hayatında. Rahmetli babaannem de ameliyat olup hastanede yattığı dönemlerde sürekli hastaneye gizlice kebap sokmamı ister, o kebap tedarik edilemediği vakit ise büyük bir hayal kırıklığı ile sitemini dile getirirdi. Hoş zamanlar olmazdı tabii bunlar ama ben uzun zaman bu işin mantığını anlayamamış, “Bugün yenmezse yarın yenir bu kebap!” demişimdir. Bu gizli kebap operasyonlarının zamanında hissettirmiş olduğu CIA görevi etkisini ise bambaşka bir inceleme olarak görüyorum.
Olayı basitleştirdiğimi geçtiğimiz Cumartesi itibariyle anlamış bulunuyorum. Şimdi baştan almak gerekiyor sanırım.
Ameliyat ufak da olsa, stresli bir kavram. Yıllardır üzerinde çalıştığım ve şu dönemlerde her bakımdan kusursuzluğa ulaşmış olan bedenime dışarıdan bir müdahale yapılacak olması gerçeği ile sarsılan psikolojimden önce değinilmesi gereken bir konu var ise, o da öyle bir konunun olmamasıdır. Dışarıdan oynamalar düzeltmeler vücuda dair, çok kötü lan! Bunun stresi ameliyat öncesinde “Artık Dünya’ya farklı bir gözle bakacağım!” şeklinde ters mantık ile ortaya çıkıyorken, ameliyat sırasında hiç öyle olmuyor bak. İnan bana böyle bir can sıkıntısı, sıra dışı bir gerginlik oluyor. Garip makineler, sürekli doktorun o anda ne yaptığını merak etmeler falan. Bak basit bir lazer operasyonunda bile böyle oluyor inan bana!
Benim operasyon iki aşamada ve iki farklı mekanda oldu. Birinci aşamada ofisin karşısında Taksim Göz denen yerde oldu. İlk aşama tamamlandıktan sonra araçla bizi Aksaray’a götürdüler ablamda bana eşlik ederken. İşte kebap düşüncesi tam bu sırada aklıma yerleşti. Çünkü benim için bir nevi harikalar diyarı özelliği taşıyan Horhor ile gideceğimiz Avrupa Göz çok yakınlar birbirlerine. Dedim “Abla ameliyattan sonra Horhor yapılsın! Yensin, içilsin!”. O anda karar verilmişti zaten. Ameliyattan sonra o kebap yenilecekti arkadaş.
Olmadı ama. Ameliyat sonrası yaşaran ve hafif batan gözüm bana engel oldu. İşte tam o zaman anladım bu hasta insanın kebap saplantısını. Aslında mevzu kebap değil, tamamen zamanlama olayı. Yani o anda, kişinin canı örnek olarak bamya istesin, ki o durumda canı bamya isteyen kişinin de Allah belasını versin, o bamya yenecek. Yenmez ise işte o zaman dert oluyor! Mesela tam şu anda bu cümleyi yaparken de canım kebap istiyor ama sorun değil inanın! Hafta arası yerim. Ha istesem kalkar gider şimdi de yerim ama üşendim. Ama yiyebilirim! İşte ameliyat olan insan onu o anda yiyemez aslında, sıkıntısı buradan kaynaklı. Çok zor lan!
Bu kadar yemekten bahsetmişken bir mekan önermeden olmaz! Hepimizin sevgilisi, can ciğerimiz, Ikea’mız! Evet yemekleri çok güzel, menüleri de gayet uygun. İsveç köftesini tavsiye ediyorum özellikle. Doyuruyor falan!
“Tamam her şeyi geçtim de nasıl olacak bu işler?” diye soruyorum bazen kendime. Ama sonrasında “Hangi işler?” diye de soruyorum. Acaba düşüneceğim mevzu mu kalmadı? Yoksa artık hiçbirşey düşünmek mi gelmiyor içimden? Hayat ne kadar garip lan!
İlkokul çağındaki çocuğun gözlerinde görünen umut parıltısını hiçbir şeye değişmeyen yapımdır, arada sırada da olsa her şeyi kenara bırakıp etrafı manasızca izleyen gözlerimi borçlu olduğum. Yine aynı yapıdır ki; geçmişin bıraktığı her türlü izi birkaç dakika da olsa kenara bırakabilmemi borçlu olduğum. Bu borcun altında kalkabilirim umarım.
Değişken dinamikler var ya gün içerisinde hepimizin karşısına çıkan, ne boktandır onlar! Ulan insan bir günde kaç farklı ruh haline bürünebilir ki bu dinamiklerin kıçı başı ayrı oynuyor?
Nedense basketbol şampiyonasını hiç takip etmiyorum. Bunu da belirtmek istedim.
Haydi bakalım. Herkese iyi haftalar.
A.A.