“Thanks Mahir!” diyerekten bana İrlanda’yı hatırlattığı için malum kişiye teşekkür ederim. Saygı ve sevgiler.
Sene 2000. Mustafa Özdemir isimli eski matematik kursu hocamıza doğru yol alırken 3 kişi tarafından bıçak yoluyla gasp edilip, Tarsus’un en karizmatik ve cemiyete girmeye en yakın aday başkomiseri tarafından parayı “karıyla-kızla yemek” fiiliyle itham edilmiş olmamın üzerinden 2 hafta geçtikten sonra, Adana-İstanbul-Paris hattı üzerinden Dublin havaalanına iniyorum.
Çok ilginç bir yer inanın. İnsanları süper, yemekler dandik, bolca yağmur, apartman neredeyse yok her taraf 2 veya 3 katlı taş evlerden oluşuyor, Cranberries’in ana vatanı, Roy Keane o zaman hala milli takımda ve ilk yurtdışı deneyimim. Guiness ise bu saydıklarımla karşılaştırılamayacak bir deneyim olduğu için ona ayrı bir paragraf açacağım. Ayrı paragraf açılmasını hak eden bir diğer konu ise ülkenin müzik kültürü.
Önce Guiness olayına değinmek gerekirse, bahsi geçen varlık İrlanda’nın siyah birasıdır. Bizim buradaki Efes tüketiminin rakamlarını yakalamıştır. Kısacası efsanedir. Kullarım, ben sonsuzluk denecek bu yaşantımda böyle bir tesis görmedim. Birayı hem üretiyorlar, hem de fabrikadan halka direkt satışını yapıyorlar. Aman Tanrım! Böyle bir tad yok. Büyük ikramiye çıksın namussuzum, terbiyesizim, itim eğer gidip ilk iş olarak fabrikadan o taze birayı içmek olacak. Sonrasında Amsterdam tabii. Öyle Taps gibi çalıntı bir konsept de değil! Adamlar yapmışlar abi. Yine Mahir’e ben bir teşekkür edeyim, sizde tapının lütfen çünkü kendisi benimle eş değer bir insandır özellikle İrlanda’da kaldığını öğrendiğimden bu yana! Mahir fabrikanın içinde yazan bir broşürü benimle paylaştı ve broşür şöyle diyor; “The equipment you see around you, like the building you are standing in, comes from another time, when machines were works of arts!”. Adamların açıklaması zaten fikir sahibi olmanız için yeterli. Fabrika satış mağazası dediysek, Türkiye’deki tekstil fabrikalarının giriş kapılarında gördüğümüz yirmi sekizinci kalite, ihraç fazlası malları satanlardan değil yani. Neyse, yaşamayana anlatılmaz! “Gidin görün!” diye emir buyururum başka birşey demem siz ölümlülere.
İşte ayrı paragraf açılması gereken diğer konuya geldiğimiz yer. Ülkenin müzikleri. Flüt, keman ve araya gayda melodilerinin arada sırada da olsa serpiştirildiği, ki belirtmek isterim gayda aslında İskoç kültürünün Dünya'ya kazandırdığı bir enstrümandır, inanılmaz hareketli ve tap dance yapma arzularını doruğa çıkaran bir müzik kültürü var ülkenin. Dinlerken yerinde durabilmesi için insanın ruhsuz olması gerekir bence. Alın size bir örnek, dinleyipte yerinde duranlar yorumlarıyla bilgi versin ki, bizde kim neymiş onu öğrenelim.
Buradan bir şansızlığımı veya o zaman ki duruma göre kültürsüzlüğümü de dile getirmek istiyorum. Ben İrlanda'ya gittiğim vakit, böyle güzel bir yöresel müzik kültürüne sahip olduklarını bilmiyordum. Eğer bilseydim mutlaka bir aktiviteye falan katılıp bu müziği canlı dinlemek isterdim. Napalım! Kader utansın!
Artık ciddi ciddi düşünüyorum. Sanırım anne tarafım İrlandalı, baba tarafımda İskoç. Annemler uzun zaman önce Dublin'in küçük bir kıyı kasabası olan Balbriggan'dan göçmüş olmalı Tarsus'a. Babamlar ise yine uzun zaman önce Edinburgh'un Longniddry isimli sahil kasabasından gelmiş olmalılar. "Göbek! Neden Tarsus?" diye sorarsanız bunun cevabını araştırıyorum hala. Scotland Yard ile birlikte çalışmalarım devam ediyor. En büyük tezim ise, Tarsus'un eskiden Mısır'ın giriş kapısı olarak kullanılması ve yine Balbriggan ile Longniddry gibi sahil kasabası olmasıdır. Tabii Kleopatra zamanından bahsediyorum ama ben neden bahsediyorum, ne konuştuğum hakkında bir fikrim var mı onuda bilmiyorum. Sanırım saçmalıyorum. İnsanın konuları kısa kesmesi gerektiği vakitlerde saçmalamaktan vazgeçememeside ayrı bir araştırma konusu.
Akıllı olun! Adamı hasta etmeyin! Sevgiler, saygılar.
Oturan Göbek
🌱🌸 Poema Budista 🌺🌿
5 yıl önce
0 yorum:
Yorum Gönder