2003 Eylül'den bu yana ilk kez bir Cumartesi sabahı gerçekten güzel bir haber ile uyandım. Telefonu, titreşimde ve salonda olmasına rağmen, çaldığında odamdan duymam ise bu postun enteresan ve doğa üstü olayı olarak kayıtlara geçsin.
Daha saat 10 bile olmamış. Gece geç yatmışım. Arayan babamın numarası. Bedava arama olayıda iyi bir mevzu ama her zaman değil. Ablamın sesiyle karşılaştım. Dedi "Napıyorsun?". Dedim "Cumartesi sabahı saat 10 abla! Ne yapıyor olabilirim? Tabii ki, kuzey kutbunda yaşayan Kral Penguenleri'nin cinsel yaşamdaki sosyal etkileşimleriyle ilgili yürütmekte olduğum araştırma kapsamında, iki penguene şarapta terbiye edilmiş antrikot ve cesar salatası hazırlıyorum!". Ablam irkildi. Fakat sakindi. "Haaa. Uyuyorsun yani." Dedim "Evet! Bi siktir git, sonra konuşalım." Dedi, "Ben 11.30'da biniyorum otobüse. Esenlerden beni karşıla."
Haberin güzelliğine bak. Sonunda geliyor işte. Artık beraber yaşayacağımız için mi bilinmez çok heyecanlandım doğrusu. Birlikte kahvaltı falan yaparız, arada sırada tartaklarım onu, bazen sinirlendiririm. Bazende o beni sinirlendirir. Sonra ben yine tartaklarım onu. Güzel olacak sanırım. Seviyorum galiba!
Ablam bu işte. Resim yüklenirken onu rahatsız edenleride dövebileceğim aklıma geldi. Böylece kick-box yeteneklerimi de geliştirip, kollarımı adeta bir makine haline dönüştürebilirim. Kim bilir belki bu sayede bir gün profesyonel bile olabilirim.
Ablam gelirken düşündümde bu güne kadar İstanbul'da ablamın olmadığı zamanlarda nasıl dayandım diye birden bir ışık doğdu. Ne kadar çok sevenim varmış benim onu anladım. Aslında bugüne kadar anlatılacak birşeyler olduğunda her zaman beni dinleyen birileri oldu. Hani ama arada bazı insanlar sıyrılırlar ya! Onlar var işte bende de.
Hani askeriyede geçen komedi filmlerinde olur ya, "Gönüllüler bir adım öne çıksın!". O sırada gerçekten gönüllü olanlar bir adım öne çıkarlarken, gönüllü olmak istemeyenler bir adım geri atarlar. Bizde güleriz ya. Öyle bir sahne çizmeye çalışıyorum. Kedi'yi ve evi herkes tanıyor zaten. Fazla söze gerek yok. Öyle veya böyle her zaman gönüllü oldular. Teşekkürü borç bilirim kendilerine.
Hayat bir kebap olsa ve ben kıyma olsam, ki lisede bana az kıyma demediniz hayvanlar [:)], R. bu kebabın içindeki doğranmış kırmızı salçalı biber, Pındık'ta kebabın içindeki kırmızı toz biber olurdu. Kebaba o muhteşem rengi kazandıranlar bunlar zaten biliyoruz. "Ya et yağsız yenir mi?" derseniz, .ötümle gülerim. Kıyma benim lan! Yağsız olabilir mi bu kebap?
Sanırım insanları yemeğe benzeterek betimlemeler yapma huyumdan kurtulmalıyım. Ama iyi bir benzetmem daha var.
Bamyalar var bu dünyada. Bilirsiniz yemeyi sevmem yiyeni hiç sevmem. Olduğu masaya oturmam. Dünya'nın kaderi, insan ırkının devamı benim o bamyayı yememe bağlı olsa dahi, yemem! Buda böyle bir benzetme işte.
Belirteyim bari sonra darılmaca olmasın, sadece R. ile Pındık değil tarafımca sevilen insanlar ama R. kendine ithafen yazılan postlara çok sevindiği için ve Pındık ile R. birbirinden ayrılamaz iki karakter olduğu için, ki burada mütemmim cüz gibi vergisel bir kavramda kullanmak isterim, bu postumda sadece onlara yer verdim. Ama onlar kadar sevdiğim daha birkaç kişi var. Ne kadar şanslıyım lan? Zaten onlar kadar sevdiğim insanların şansına değinmiyorum bile. Hepinizi deşifre edeceğim yakında.
Şimdi bu postu bitireyim ben en iyisi. Değil mi ama? Güzel güzel yazmışken tadında bırakmak lazım.
Hadi öptüm.
Sevgiler saygılar.
Oturan Göbek.
🌱🌸 Poema Budista 🌺🌿
5 yıl önce
1 yorum:
olm eve jamiroquai geldi sen nerdesin? Adam bozuldu. Ulan o kadar aradı geldik. Adam VERgaaay denetimine gitmiş dedi. Türkçeye pek hakim olmadığı için saçmalıyor arada. Lan Jami sen adamı öldürürsün dedim. Banada ters ters baktı. Bİr de kafasında kızılderili tüyü fln takmış. Kemerinde de sucuk derisi vardı.
Yorum Gönder