skip to main | skip to sidebar

İlmi İle Amil Kişi

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)
  • Home
  • Posts RSS
  • Comments RSS
  • Edit

Pazar, Aralık 20

Avatar in 3D!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 11:33
Avatar Aang'in maceralarının sinema uyarlamasını beklerken, James Cameron'ın bu filmi çıkınca ilk başlarda eleştirmiştim. "Öyle Avatar mı olur lan!" gibisinden. Sanki daha önce çok Avatar görmüşüm, çok hava yok bilmem toprak, su, ateş bükmüşüm ya! Neyse konuya girelim.

3D izledik filmi. Keşke tüm filmler 3D olsa! Onu derim, başka birşey demem.

Bu üç boyut olayının avantajı, film sırasında dikkatin kesinlikle dağılıp seyircinin sağa sola bakmaması olmalı! Yani en azından benim beğendiğim tarafı bu oldu. Belki de Avatar'ın kendinden gelen bir özellikdir ama 3D'de görüntü değişik bir netlikte, renkler, arka temalar daha canlı bir şekilde görülüyor. Bildiğimiz yurdum sinemasından farklı! "Issız Adam"a hiç benzemiyor.

Dezavantaja gelince; gözlüğün çirkinliği! R.'ye baktım sonra Pındık'a daha sonra kendimi düşündüm, muhtemelen benim tipimde Metin Milli'den farklı değildir. İşte;



Kimse bana "Ben taktım ama bu adama benzemedim!" demesin. O kadar!

Uykum var! Hadi bye bye.

Oturan Göbek
1 yorum

Salı, Aralık 15

Bir koku aldım sanki!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:54
Evren bazen insanlara kötü yüzünü tahmin bile edilemeyecek şekillerde gösteriyor.

Bu 15 Aralık 2009 tarihinde Roxy önünde bayılayazan bendenizin hikayesidir.

Biliyorsunuz günler yoğun geçiyor. İş çıkışı bir yerlerde oturup sevilen bir insanla muhabbet etmek şart. Bu vesile ile yola çıktım bugün Suna Apartmanı'ndan.

Yeni tarz şapkası ile 20. yüzyılın ortalarında Amerika'da yaşayan o imrenilesi bayanlar gibi görünen, o inanılmaz şapkası ile bütün asaleti ile sokakta tini mini bir genç kız edasıyla yürüyen, nadide bir bayan olan Nadide ile Özsüt'de kahve içtikten sonra eve doğru yola koyuldum.

Sigaramı yaktım, Roxy'nin köşesini döndüm. "Amaaaaan Taaaannnnrııımmm!" diye bağırdım. Tam olarak bu şekilde bağırdım ama. Her harf yerli yerinde yani. O ne koku öyle!

Daha birkaç hafta önce 2012'yi izledim ya dedim kendi kendime "Ulan acaba Mayalar haksız mı? Bu koku mu getirecek lan yoksa Dünya'nın sonunu?". Öyle bir koku yani!

Araştırdım kokunun sebebini. Köşeye birisi bir çöp bırakmıştı. Var ya hani Koroplast'ın jumbo boylarından. Poşetin içinde neyin bu kokuya sebep olduğu için cevaplanamayacak bir soru olarak kalacak hep aklımda!

Ha birde hayat insanın gözünün önünden film şeridi gibi geçiyormuş gerçekten, onu da not alın köşeye kenara!

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek
0 yorum

Quote #6

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:44
"Uzağa değil usta, öteye hep öteye gitti, yalnızlığı ondandır!"

Özdemir Asaf

0 yorum

Garip Huylar Serisi #3 - Onaylanma İsteği

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:20
Kimisi vardır ya hani; "Yanlış mıyım?" veya "Değil mi ama?" gibi soru cümleleriyle tamamlarlar her düşüncelerini. Daha kibarları " Sen ne dersin bu konuda?" veya "Böyle yapsak olur mu sence?" şeklinde eklemeler yaparlar her düşünce beyanlarına.

Merak ediyorum acaba iç dünyalarında neler hissediyorlar? Toplumun hiçbir zaman onayını alamamış ve fakat bir şekilde sosyalleşmeyi başarabilmiş insanlar bunlar olsa gerek! Baksana her zaman onay istiyorlar ve toplum içerisinde görülebiliyor bu cins.

Bize de izleyip, düşünmek kalıyor acaba bir gün birisi ona da "Haklısın!" diyebilecek mi? Birisi ona da "Haklısın!" diyecek kadar kendine olan saygısını kaybedecek mi?

Hayat çok garip lan! Garip ama eğlenceli!

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek
0 yorum

Pazar, Aralık 13

Farid Farjad ile 50. Post!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 04:34
Konsere gittim bu cuma. Yoğun şekilde denetim yaptıktan sonra, ofise döner dönmez çıktım metroya gittim. İki doktorla buluşup Mecidiyeköy üzerinden Kültür Üniversitesi'nin odotoryomuna doğru olan yolculuğumda şunu fark ettim ki, metrobüs İstanbul'a yapılmış en büyük iyilik fakat sadece bindikten sonra. Binmek bir eziyet haline dönüşmüş çünkü! Akbil gişelerinin bulunduğu yeri gördüğümde aklıma gelen ilk şey, Kabe'yi tavaf eden hacıların yüksekten çekilen o fiks görüntüsü oldu. Var ya hani, karınca gibi görünürler ve onlar gibi yürürler! Mahşer kalabalığı gibi klişeleşmiş tanımlamaları da pekala kullanabilirim.

Bindik metrobüse, gittik Kültür'e. Kültür hakkında bir gözlem; özel okulların tuvaletlerinde de gerçekten çok "özel" bir koku oluyor. En son TAC'de aldığım o özel kokuyu yıllar sonra Kültür'de tekrar almam bu gözlemin doğruluğunu kanıtlar nitelikte. Bu yüzden rahatlıkla paylaşabilirim siz ölümlülerle bu gözlemimi.

Farid Farjad ilginç bir adammış, onu farkettim. İnanılmaz derecede Dr. Emmett Brown'a benziyor bir kere. Fakat adam gerçekten çalıyor. Bir ara uyur gibi oldum, ama öyle normal konserlerde veya filmlerde sıkılıp uyunan cinsten değil, hamamda kese attırıp sıcak su havuzundan çıktıktan sonra göbek taşının üstünde uyunan cinsten bir uyku.

Bilenler bilir; "Adanalı" dizisinden teklif gelmeyince sanatın her dalına küsmüştüm ama bu adam beni tekrar barıştırdı sanatla. Birçok keman sever, üzerine imza almak için kendi kemanları ile birlikte konsere gelmişti. Hepsi güzel güzel, hanım hanımcık kızlardı valla, böylece "Keman çalan bütün kadınlar güzeldir!" teorim de doğrulanmış oldu. O yavrucaklara bakarken aklıma birşey takıldı; acaba yumurcaklardan bir tanesi kemanını götürse Farjad'a ve dese ki "Farid Bey, buyrun kemanım! Bir imzanızı attıktan sonra üzerine sıçmanızı istiyorum! Merve'ye sevgilerle yazın lütfen." Farjad'ın tepkisi ne olur acaba? Sanırım ancak Türkiye'de olabilecek bir mevzu ile karşı karşıya kalmış olurduk.

Aklıma gelen bir diğer mevzu ise, canlı müzik kavramının vazgeçilmez olaylarından istek şarkı durumuydu. Ben olsam Aşk-ı Memnu'nun müziklerini isterdim mesela istek parça olayı kabul edilseydi. "İstanbul Sokakları" ve "Nikah Masası" ise diğerleri tarafından istenecek parçalar olurdu diye düşündüm.

Konser bitimi ise daha da ilginç bir sahne doğurdu. Normal konserlerde sanatçının peşinden gidilir hani imza-fotoğraf gibi bilimum aktivite gerçekleştirip, bir küçük hatıra edinmek için insan kendini yırtar ya, bu konserde öyle bir durum olmadı. Seyirciler de Farjad da, konser bitiminden hemen evli evine köylü köyüne muhabbeti yaptılar. Arkasından seslenesim geldi aslında "Fariiiiiiiid! Pikçır, pikçır!" diye resim istemek amacıyla, konsepte ters kaçar tarzım beğenilmez diye yapmadım bunu. Tuttum kendimi.

Farjad ile ilgili ek notlar; adam çok saygılı seyircisine. Sadece 10 dakika geç başladı konser. Oda seyircilerin gelmeye devam ediyor olmasından dolayı o şekilde oldu. Konsere geç başladığından dolayı taşlanan Türk sanatçıları düşününce, durumu o seviyeye taşıyacak kadar bekletiyorlar seyirciyi, Farjad'ın bu davranışı gayet takdir edilmiştir tarafımca. Her şarkıdan sonra üç kere eğilerek seyirciyi selamlamasında ise ayrı bir asalet var.

Gelelim Farjad ile ilgili son not; İran'ın demokrasi arayışı için bizi örnek göstermesi ve bu yolda bizim en büyük yardımı İranlı öğrencilere yol göstererek yapacak olduğumuzu hatırlatması Amerika'da yaşıyor olmasına rağmen ülkesinde ki sorunlara duyarlı olduğunu göstermiştir ve yine Türk sanatçılardan farklı olarak bir farkındalık içinde, ülkesinin yardıma olan ihtiyacını belirterek dile getirmiştir düşüncelerini.

Uzun lafın (şöyle bir baktımda baya uzatmışım) kısası; Farid Farjad her bakımdan on tam puan aldı benim gözümden.

Bunu yapmadan bitireceğimi düşünmeyin, canlı kanlı Farjad şarkısı, buyrun;




İşte size kemanın da bir resmi;


Farjad ile ilgili tüm söylemek istediklerim bu kadar!

Gelelim 50. post meselesine. Tarih pek çok kez tanık olmuştur dalya yapılan postlarda görünen fazlacana coşkunluk olayına. Genelde 50 ve katları postlarda görünmüş bu coşkunluğu ne yazık ki burada göremeyeceksiniz. Bu postun diğer postlardan hiçbir farkı yoktur. Peki ben çoşmayacak mıyım belirli sayıda bir postda? Sanki ilk postumu giriyormuşcasına, yeni doğmuş bir bebeğin ilk kez "Baba!" demesinde görünen o heyecanı yaşamayacak mıyım? Elbette yaşayacağım ama bilim, sanat, edebiyat ve yaşamın her alanında gösterdiğim aykırılık ve isyankar kişiliğim, evet o her sisteme itiraz eden vandalist yapımı burada da öne çıkartıyorum. İşte çoşacağım postlarımın numaraları; 63, 97, 185, 636, 1328, 18794, 139777, 1048576. Sonuncusu muhtemelen son postum olur diye bir tahminim var. Onu belirteyim ek olarak.

Peace out! Suckers!

Oturan Göbek
0 yorum

Pazar, Aralık 6

Neden Anime!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 09:54
Dün Z. ile konuşurken düşündüm son zamanlarda ortaya çıkan anime merakımı!

Onun gibi hevesle anlatamıyorum mesela izlediğim animeleri. Kız bir Bleach anlattı, zannedersin o dünayadan bizim dünyamıza düşmüş ve canı çok sıkılıyor buralarda. Birgün bende o kadar zevk almayı umuyorum olaylardan.

Arkadaş anime izleme çok ilginç birşey gerçekten. İnsanın hayal gücü ile sınırlı gerçekten bu mevzu. Sinema gibi görsel efektlerin izin verdiği boyutlar ile kısıtlanmıyor. Ne çizersen onu koyuyorsun izleyicinin önüne. Çizme olgusunda ise sınır tanınmadığı belli zaten!

Hangi animeyi veya çizgi dizi serisini gördük ki, sinemaya aktarılmış hali kendisinden daha iyi olsun!

Ne Hulk'lar, ne X-Men'ler harcandı bu yolda! Sırada Avatar var mesela harcanacak çizgi diziler arasında! Merakla bekliyorum.

Bu video çoktan harcanmış bir anime olan Basilisk'in, sinemaya aktarılmış hali ile Shinobi'nin, ilk giriş sahnesi. Japonca'nın ne karizmatik seslere sahip olduğunu bu kesitten anlayabiliyoruz. İyi seyirler.

Oturan Göbek


3 yorum

Çarşamba, Aralık 2

Beni Asıl Hayat Aldattı

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 14:25
Kabul etmem gerekir ki, "İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme" isimli kitaptan sonra Cezmi Ersöz'e pek sıcak bakamadım.

"Beni Asıl Hayat Aldattı" kitabı ise bambaşka bir mevzu. Herkesin kendinden bir parça bulacağını düşünüyorum. Mutlaka okunmalı. Muhabbet tadında anlatmış Ersöz düşüncelerini. Sıkılmadan okunuyor ve okunması gerekenler arasında ilk sıralara cuk diye oturuyor!

Kitaptan bir kesit;

Sen iyisi mi git,
ama dur gitme,
yaram sende şu an bile,
yaramı ver de git.
Ama artık veremezsin
çünkü yaran bende kalırsa
ve sen gidersen
ben iki yarayla baş edemem...
Dipleri iyi bilirsin sen,
aşk kadar ürkütücü birşey olmadığını da.
İster kal, ister git,
hayat bitmeyen bir rüya
artık iki hayaletiz...
Ölmekten daha acı birşey vardır
o da hiç ölememek...

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek
0 yorum

Yeni bir konser heyecanı!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 13:42
Bilenler, blogumu takip edenler bilirler. İnanılmaz bir Dream Theater hayranıyımdır. Her yerde ve her pozisyonda dinlemişliğim vardır bu grubu! Kah gitar solosunu atar gibi yapmış, kah baterisini çalar gibi yapmışımdır. Klavye sololarını atmışlığım dahi vardır!

Genel olarak her türlü müziği dinleyen bir yapıya sahibim ve fakat bazı gruplar ile enstrümanlar aradan sivrilmekte, kimi zaman şuursuz genellemeler yapmama neden olur! Misal;

Genelleme 1: Keman çalan bütün kadınlar güzeldir!
Genelleme 2: Gayda dinleyen adam nirvanaya çoktan ulaşmıştır!
Genelleme 3: Dream Theater dinliyorsan ciğerimi ye!
Genelleme 4: Müslüm her daim dinlenebilir bir müzisyendir!

Biletixte geziniyorum geçen gün bir baktım Farid Farjad denen İran'ın yetiştirmiş olduğu ikinci büyük müzisyenin konseri var İstanbul'da. Ablam çok sever dedim. Ben daha çok severim. Seven diğerleri de mutlaka vardır.

Benden önce, ismini verip rencide etmeyeceğim, bir iş arkadaşım(!) konsere gitme teklifinde bulundu. Dedim "Olur!". Sonradan Ayhan Sicimoğlu denen herifin konserine gitmeyi tercih eden bu zihniyeti kınadığımı belirtmek istiyorum.

"Keman iyidir, keman güzeldir, keman candır, keman canandır!" özlü sözünü dayadıktan sonra fazla uzatmadan günün videosuna geçmek istiyorum. Farjad'ın canlı bir performansı;



Konsere ilişkin detaylı bilgileri, kim kiminle katılmış, Backstage With Farjad gibi bence gereksiz bilgileri konserden sonra tekrar geçeceğim.

Hadi akıllı olun!

Sevgiler ve saygılar!

Oturan Göbek
0 yorum

Garip Huylar Serisi #2 - Sazanlık

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 13:01
İnsanın kendisi muhattap alınmaksızın sorulan sorulara cevap vermesi garibime gidiyor!

Misal; bariz şekilde başına X ismini koyarak sorulan sorulara Y şahsının ne alaka ise cevap vermesi!

Neden atlarsın ki? Soru ortaya atılan bir soru olsa, kamuoyundan görüş beklenen bir soru olsa, tamam!

Bu garip huyun bir ileri modunda ise, bu Y'lerin kendileri muhattap alınarak sorulan sorulara ise cevap verememeleridir. Burada genelde cevaplama olayı soru soranın üstüne yığılmaktadır.

Her insan bir uçurumdur, derinlere bakarsan başın döner!

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek
0 yorum

Perşembe, Kasım 26

Doğuda Okula Giden Çocuklar Misali

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 05:51
Hani çıkar ya televizyonlarda her kış doğuda okula gitmeye çalışan çocukların çektikleri eziyetler. İşte öyle bir yolculuk yaşadım dün memleket yolunda.

Efendiler, bir yolculuk süresi 10 saati geçtikten sonra o bilindik felsefeye, "Tecavüz kaçınılmaz ise, zevk almaya bakacaksın!" felsefesine dönüşten başka çare yok onu anladım.

11.30'da Edirne'de ki hastaneden hareket ettim. İstikamet doğruca Tarsus ama ben seyahatin bu kadar dolaylı olacağını gerçekten düşünemedim.

Edirne'den Tarsus'a en az 8 vesait ile gelindiğini anladığım vakit iş işten çoktan geçmiş, defalarca ırzına geçilmiş ve fakat hala hayatta olan, o eski Yeşilçam aktrislerinin yansıttığı kaybetmişlik duygusunu çoktan hazmetmiştim. İşte yol haritası;

1-Edirne Hastane- Edirne Otogar(5 Dakika)
2-Edirne Otogar-İstanbul Otogar(2 Saat 15 Dakika)
3-İstanbul Otogar-Cihangir(30 Dakika)
4-Cihangir-Taksim Havaş(5 Dakika)
5-Taksim Havaş-Sabiha Gökçen Terminal(2 Saat 45 Dakika)
6-Sabiha Gökçen Terminal-Pegasus Uçak(15 Dakika)
7-Sabiha Gökçen-Adana Şakirpaşa(1 Saat 30 Dakika)
8-Adana Şakirpaşa-Tarsus(45 Dakika)

Uğraşmayın, 8 saat 10 dakika kaybettim dün yollarda ve buna ek olarak tahmini 240 TL. Fakat yinede değdi, çünkü Tarsus'ta pişirim fırınından çıkacak olan ıspanaklı böreği beklerken şu postu yazıyor olmanın verdiği zevk; paha biçilemez. Ama gerçekten paha biçilemez! Üstelik böreklerin yaklaşık %70'ini benim yiyecek olmam ise işin diğer bir bonusu.

Havaş ilginç bir müessese dostlar! Karlılığın maksimize edildiği ender birkaç kurumdan bir tanesidir diye tahmin ediyorum. İETT ile Taksim'den Sabiha Gökçen'e çift akbil 4 TL'ye gidebiliyorken, Havaş aynı yol için aynı hizmet kalitesinde 12 TL alıyor. Dünün en önemli tespiti budur benim için.

Ayrıca üç tespitim, bir üzüntüm var yazacağım. Üzüntüyü yeni yeni fark ettim.

Ayrıca olanlardan birinci tespitim;

Havaş şöförlerinin bir dizi seri operasyon ile beyinlerinin gözlem ve analize yarayan bölümleri alınmış ve yerlerine 250'şer gram bok koyulmuş. Bunu çok net şekilde iddia ediyorum. Üstelik maliyetten kaçmak için 500 gram bok bile kullanmamışlar. Saat 5'te Sabiha Gökçen'e gitmek için, üstelik herkesin bayram için yola çıktığı bir zamanda Beşiktaş'tan giderek 1. Köprü'den geçmeye çalışan bir zihniyete başka söylenecek söz bulamıyorum. Dün Taksim'den çıktıktan tam tamına bir buçuk saat sonra, Balmumcu'ya yeni varmıştık ki, neden 1. Köprü'ye çıkmak için Yıldız'daki çıkışı kullanmadığının cevabını ise henüz bulamadım. Bulursam paylaşacağım onu. Neyse ki, bilinçli bir vatandaş olan ben ikna yeteneğimi kullanıp şöförü Levent'den 2. Köprü'ye çıkmaya ikna ettimde en azından 20.30 uçuşlarındakiler uçaklarını kaçırmadılar.

İkinci tespit; insanların çok riyakar olduğudur. 75 kişiye yakın insan vardı otobüste. Bir tanesi "Ya Göbek, sen olmasaydın 2. Köprü'ye girip zamanında hava alanında olamaz, ailemizin o mis kokusunu Bayramda tadamazdık. Allah ne muradın varsa versin!" demedi. İnşallah bir mangalı yakmanız minimum 4 saat sürer hayvan herifler. Biraz vefa ulan çok şey istemiyorum!

Üçüncü tespit; kadınların sinirlenince çok mantıksızlaştıklarıdır. Tamam herkes mantıksızlaşır, yani erkeklerde ama kadınlar sanırım düşündükleri herşeyi dışa vurdukları için çok komik görüntüler ortaya çıkabiliyor bazen. Ne yazık ki istisnada uygulayamayacağım bu noktada! Ben dün içerisinde 75 kişinin bulunduğu otobüs saatte 110 Km hızla giderken, şöföre "Biraz daha hızlı gidebilirmiyiz löğtfeeennnn!" diyen bir kınalı yapıncak-kezban karışımı gördüm ki, inanın hepinizi genellememe yeter o yavrucağımız. Üstelik bu laf sisli bir hava varken söyleniyor. Allahım, bu kezbanı tanıyan herkese bilimum sabır ve dayanma gücü ile gerektiğinde ağzının üzerine çat çat vurmak için gereken kuvveti verir inşallah!

Üzüntüme gelmem gerekirse; Şentut dostum 6 ay yok birçoğunuzun bildiği gibi. Adam alışkanlık yapan cinsten bir adam olduğu için biraz etkiledi bu beni. Dün yla çıkacağımızdan ötürü sadece 15 dakika görüşüp bir sigara ile yetinmemiz ise beni asıl üzen şey oldu. Gönül isterdi ki dostumu güzel bir çilingir ile uğurlayayım ama olmadı! Bir daha ki sefere inşallah!

Yarın R. geliyor. 4 saat rötar yapan uçağının durumunu önceden sezen ve çok bilinçli bir şekilde biletini Cuma gününe erteleten R.'yi, bu sene Nobel İleri Görüşlülük Ödülü'ne aday göstereceğimi ilan ediyorum.

Mezara gittim bugün! Rahmetli aile büyüklerimizi ziyaret ettim. Biraz dua gönderdim. Bir adam yeni vefat etmiş olacak ki, henüz mermeri yapılmamış mezarının üstünde çerçeveli resimlerini koymuşlardı. Yanından geçen bir teyzenin lafı ise bana hiçbir anlam ifade etmedi; "Genç mi acaba?". Ulan genç-yaşlı farkeder mi? Adam ölmüş. Daha neyin hesabını yapıyon? Et duanı siktir git! Etmiyeceksen yine siktir git! Manyak karı. Genç olunca daha mı fazla dua edeceksin? Nedir yani senin mevzun? Siktir git!

Babam dedi ki; "Kömürü ben alayım! Sana tozunu verirler!". Bunun mantığını anlamadım. Acaba tipe göre veriyor olabilirler mi bu kömürü? Düşünsene mesela sarışın, yeşil gözlü, iri gögüslü taş gibi bir hatunsun ama sürekli bayramda kömür almaya sen gidiyorsun! Çünkü senin tipin artık bir makam tarafından onaylanmış, sadece sen kömürün en kalitelisini alabilirsin! Sektör haline bile gelebilir bak bu!

Yarın bir iş ilanı görürseniz şaşırmayın; "Sarışın, yeşil gözlü ve iri göğüslü taş gibi hatun kömür alıcısı aranıyor! Urfalılar Kebap Salonu!". İstihdam gerçekten güzel şey.

Benden şimdilik bu kadar!

Oturan Göbek

P.S.:Boktan bir internet kafede olduğum için günün şarkısını upload edemiyorum. Ama yazabilirim sanırım. Hatta sonrasında link bile atarım. Barıç Manço'dan gelsin.

http://www.youtube.com/watch?v=LmSwWQQe54Y&feature=related

Hakkaten lan! Erken kalkın olum. Namaza falan gidin. Ben gidicem!
0 yorum

Salı, Kasım 24

In Loving Memory Of Freddie Mercury!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 01:56
24 Kasım 1991'de bir yıldız daha kaydı. Kuzenim dinletirdi bana daha o zamanlar. Ama ben anlamazdım nasıl bir efsane olduğunu! Küçüktüm, cahildim.

"Bak ulan bak! Gavurun teki bismillah diyor şarkıda!" diye yansıtılmıştı kimi zaman. İzleyelim ve dinleyelim; Bohemian Rhapsody!



Ses güzel, piyano mis gibi. Var mı acaba başka böylesi?

Aids manyaklığının aldığı en değerli insan sanırım! Hayır, diğerleri de değerli tabii. Aman neyse, üzüldüm. Geyik yapamıcam.

Freddie, yanına geldiğimde bana da çalarsın artık bir B.R.! Ben gelirken rakıyı kaparım.

Sevgiler ve Saygılar.

Oturan Göbek
3 yorum

Pazartesi, Kasım 23

Garip Huylar Serisi #1 - Şuursuzluk

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 13:47
Yeni bir seri başlatmak istedim nedense birden. İnsanların bana garip gelen huylarından bir demet koyacağım. Yazı dizim uzun süre devam edebilir. Aklıma geldikçe birşeyler yazacağım. Bakalım nerelere kadar götürecek beni bu macera.

Bugün en çok zaman geçirdiğim insanların beni "zor birisi" olarak gördüğünü öğrendim.

Düşündüm "Acaba zor birisi miyim?" diye. Eğer öyleysem durum kötü. Yıllardır gerçekleştirmekte olduğum B.K.G.P.'me (Büyük Kişilik Geliştirme Projesi) çok büyük bir darbe olacağını düşünüyorum. Mesela önceden zor birisi olduğumu kabul ederim ama özellikle son birkaç yılda anlayışlılık ve empati konusunda çok büyük bir mesafe kaydettiğimi, hatta gerçekten çok zor katedilecek mesafeleri öyle veya böyle aştığımı düşünüyorum.

"Beni alanın işi zor!"muş. Hani gerçekten bozulduğumdan falan değil ama tam böyle çocuklarını evlendirme yaşında teyzelerin, mahalledeki yan kapı komşusu olan çiçek desenli şalvar ve yarısı ıslak t-shirt'ü ile gezen sarkık memeli teyzelerle yaptıkları muhabbetlere benzemiyor mu? Alın size tipleme, şalvar falan yok ama memeler yeterince sarkmış. Artık kim bu tiplemeyi üzerine alınıyorsa!

İşte, beni alana "Allah sabır versin!"miş. Ulan acaba bu hayatta kaç kişinin hayatına benden sabırlı adam girmiştir? Hala sabretme konumunda iken, sabredilen kişilerin sabır konusunda beni eleştirmelerini ise "Günün Üstün Zekalı Hareketleri" listemde ilk sıraya sıçıyorum.

Çok düşündüm bunun hakkında, herhalde tek eleştirilebilecek noktam bir olaya sinirlendiğim zaman bunu öyle veya böyle bir şekilde karşı tarafa aktarmam ve ne yazık ki samimiyetin gramını bile hak etmeyen insanlara bile eskiden sürekli, şimdi ise ara sıra samimi eleştirilerde bulunmak. Samimi olmazsan da, riyakar oluyorsun ki bunu kendileri arasında mevcut baskın durum olduğu için zaten çok iyi biliyorlar.

Öyle olmuş, böyle olmuş. Birgün Göbek yine otururken fark etmiş ki; insanın en garip huylarından birisi gerçekleri hiçbir zaman olduğu gibi kabul edememesidir. İster etki bazında olsun, ister tepki.

Bir diğer garip huy ise, insanın cevabına katlanamayacağı soruları sorma isteği sanırım.

Seri'nin ilk postunun sonuna geldim. Devam postlarda görüşmek üzere.

Sevgiler ve Saygılar.

Oturan Göbek.
2 yorum

Pazar, Kasım 22

Sis!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 23:52
Edirne'deyim, olayın boku çıkmış durumda burada. Görüş mesafesi 20 metre ya var ya yok!

Sabah otelde kahvaltı ederken, ağaçlık araziye doğru şöyle bir gözüm kaydı. "Yunan sınırı çok yakında. Sisten yararlanıp kendimi kamufle edebilirim!" dedim kendi kendime. Gri takımımı giyip, sınırı geçtikten sonra doğruca Atina yolunu tutmaktı planım. Hemen orada bir iş kurar, belki bir kadınla tanışıp evlenir, hayatımı orada kurarım dedim. Sonra Yunan halkı ve toplum yapısı ile olan benzerliğimiz aklıma geldi. Orada da bürokrasi denen engeller topluluğu, tonlarca kağıt ve imza işi vardır diye düşündüm ve vazgeçtim.

Sis, garip bir olay. Bir yandan getirdiği o iç gıdıklayıcı soğukla, insanın iliklerini okşuyor. Bir garip hissetiriyor insana kendini. Sabah uyandığımda mesela, daha dışarının görüntüsüne bakmadan kapıyı açtığım vakit sisli hava bir başka vurdu sanki suratıma. Tatlı bir serinlik veriyor, ilginç bir dinçlik katıyor bünyeye. Bu tarz havanın verdiği üşüme hissi bile bir hoş, kabul edilebilir.

Gariplik bu mu peki? Hayır değil! Gariplik böyle bir duyguya sokarken insanı, aynı zamanda birazda olsa hayatımı anlatması gibi geldi bana. Bakıyorum önüme mesela, müşteriye gelirken, 20 metre ilerisini gerçekten göremiyorsun. Orada ne var, kim var? Belki seni dövmek için bekleyen 10 kişi, belki hayatının aşkı, belki freni patlamış ve seni öldürmeye doğru hızla yaklaşan bir kamyon, belki yeni bir iş imkanı! Herşey olabilir diye düşünüyor insan. Düşünüyor!

Oysa alışmış olmam gerekirdi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi! Kelle koltukta devam eden hayatlar, "Yarın ne olacak?" sorusuyla geçen günler, "Her an herşey olabilir!" mantığı veya "Carpe diem, başka bişey demiyem!" aforizmasına bağlı insanlar. Yarın ne olacağını bilmeden ve düşünmeden devam eden yaşamlar. Ben ve çevremdekiler özet olarak bu tarz insanlar. Ama yinede insan sisi görünce sanırım kendine odaklandığı için daha bir filozoflaşıyor bu konuda.

Bugün karar verdim bende o zaman, insan hayatında 1 gün, metrelik ölçü sisteminde 20 metre mesafeye eşit. Normal bir insan ortalama olarak 60 metre mesafeyi detaylarıyla görürmüş. Bu yüzden bende sadece 3 gün sonrasını görebildiğimi düşünüyorum. Sisli günlerde bu mesafe ise 20 metreye indiğinden sadece yarını düşünebiliyorsun. Psikolojik bir mevzu anlayacağınız!

Keskin nişancıları düşündüm de şimdi. 2.600 metreye nokta atış yapan adamlar var. O mesafeden adam hedefi öyle hesaplamış ki, silahın sesini duymadan seni yere indirmiş oluyor. Böl işte 20'ye onu 130 eder. 130 gün sonrasını bile görüyor adam. Ne planlar yapar ve uygular o adam? Ne mutlu ona.

Bu sis olayı beni biraz olumsuz etkiledi sanırım. Bir daha ki sefere görüşmek üzere!

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek

P.S.: Günün şarkısı olayına bende giriyorum. Brett Dennen-Ain't No Reason gelsin. Hiiiiyeeep Beraberrrrrr!


0 yorum

Perşembe, Kasım 19

İsim Polemiğine Bir Son.

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:36
Neden "Küçük Dünya Büyük Göbek!"?

Herkesin aklında ki bu büyük soru işaretini bugün burada cevaplıyorum?

Olasılıkları tek tek ele alacağım.

Olasılık 1: "Dünya Küçük Göbek Büyük!"

Bu sanki nasihatmış gibi geliyor kulağa. Hani kulağına küpe olsun gibisinden. Olmaz! Amacım bu değil. Ömer Baba'laşmaya gerek yok!

Olasılık 2: "Dünya Büyük Göbek Küçük!"

Yalan. Asıl büyük olan, gerçekten göbek.

Olasılık 3: "Göbek Küçük Dünya Büyük!"

Hem yalan, hem kulağa iyi gelmiyor.

Olasılık 4: "Büyük Göbek Küçük Dünya!"

Aklıma gelmedi değil, ama bu cover şarkılara benziyor. Olmazdı yani!

Olasılık 5: "Küçük Büyük Dünya Göbek!"

Zaten saçma.

Vesaire vesaire. Bence en iyisini seçmişim?

Öyle işte.

Oturan Göbek
2 yorum

Çarşamba, Kasım 18

Köşeyi dönünce hemen sağda!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 06:13
Yıllardır hayalini kurduğum şeydir, yılbaşında büyük ikramiyenin bana çıkması! Çevremde ki insanların hemen hemen tamamıyla "Ulan bi bana çıksa!" isimli fantezilerimi paylaşmış, onları da bu fantezilerin göbeğine oturtup, ortak etmişimdir kendi rüyalarıma.

"Ulan!" dedim kendi kendime az önce, "Hepsi lafta kalıyor! Neden yazıya dökmüyorum?". İşte bu postun hikayeside bu şekildir.

25 Milyon Yeni Türk Lirası olarak belirlendi 2009 başında Milli Piyango Büyük İkramiyesi. Şimdi Türk Lirası yeni değil artık ama o para hala değerini koruyor. Özellikle benim için olan değeri hergün daha da bir artıyor. Seviyorum galiba!

"Yapılacaklar Listesi"

Bir zamanlar henüz bulunduğum halime indirgenmemişken bir "Dünya Turu" planlamıştım. Ama o tur artık gözümdeki değerini yitirdi. Tıpkı değerini yitiren diğer şeyler gibi. Neyse biz konuyu derleyip toparlayalım!

Öncelikle işimden ayrılmam onu belirteyim. Daha bitmemiş raporlar ve diğer işler var! Borçlu kalmak istemem hiçbir yere.

1- İlk olarak Cihangir'den şöyle geniş, güzel bir ev alırım kendime. Boğaz manzaralı. Fazla eşyasız ama her türlü elektronik eşyayı içerip, chill out ortamını yaratacak şekilde dekore ederim evi. Geniş bir mutfağı olması şart, çünkü her akşam kendin pişir kendin ye mantığılayla takılırım. Birde köşe tabii! Köşe nasıl bir köşe! Güzel bir köşe, rahatlatıcı bir köşe. Kitap okunacak, arada tv izlinecek, filmler seyredilecek bir köşe. Manzarayı gören bir köşe.

2- E46 kasa bir M3 CSL alırım hemen. Yeni kasaya geçilen senenin bir öncesi sene çıkışlı olmalı. Tercihen gri. Neden mi gri? Çünkü her zaman kabul edilebilir renktir gri, özellikle arabalarda. Hani vardır ya "Senin için ya siyah yada beyaz var! Oysa ki insanın grileri de olabilir!". Kabul edilen budur ya her daim. Ondan işte gri kabul edilebilir bir renk.

3-Annemle, babama bir ev. Tarsus'ta sanırım. Ayrılamazlar ki Tarsus'tan. Yada en iyisi almamak yeni bir ev. Mevcut evi ideallere yaklaştırmak. E bu evide seviyorlar lan! Nasıl ayırabilirsin ki? Babama birde en kralından Mercedes.

4-Ablama ne istiyorsa alırım! Ev istesin ev! Araba istesin araba! Islak hamburger istesin ıslak hamburger! O derece yani.

5-Yaz tatili planları her daim çok öküzdür ya. Benim planım kabul edilebilir ölçütlerde. Amerika'ya gidip bir Eleanor yaptırmak istiyorum kendime. Birebir aynısı ama. Giderken iki kişi olacak yanımda. Birini Chip Boose'un yanına bırakıcam 1 ay başında dursun. Elbruz hıyarından başka kimse değil tabii! Arabanın yenilenme sürecinde başında dursun yeter! Zaten başka bir boka yaramaz. Ama yinede seviyorum kardeşimi. Daha sonra Türkiye dönüşünde bir Opel Cadett ile ödüllendiririm onu.

6-Bazı arkadaşlarıma sözlerim var, büyük ikramiye bana çıkarsa tarzında. Onları yerine getiririm. Mini Cooper yakıştırdığım insanlar vardı, onları alırım.

7-Adam tutarım. Kendi ellerimi kirletmem. Üstelik zaten ben kıyamam ama Şentut kardeşime, bugüne kadar şahsıma yönelik hayvanlıklarının bir geri dönüşü olarak bir ton dayak attırırım. Sonra onada bir araba alıp gönlünü alırım.

Valla daha çok yazılacak şey var tabii ama biliyorsunuz üşeniyorum bazen. Ama sonuç olarak şunu söyleyeyim; oldu ya büyük ikramiye bana çıktı bu sene, yükümlülüklerimi yerine getirdikten sonra çok değişik bir adam olurum ben. Hepinizi tek tek satın almaya çalışırım alim allah. Mevzu budur!

Oturan Göbek
0 yorum

Quote #5

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 05:42
I did never know so full a voice issue from so empty a heart: but the saying is true 'The empty vessel makes the greatest sound'.

William Shakespeare
0 yorum

Salı, Kasım 10

Bir Adana Masalı

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 14:36
Son denetimler, çok şükür ilk ve tek vede son şehir dışı derken, pusulam beni Antep'ten Adana'ya doğru enteresan, Yüzüklerin Efendisi tadında bir otobüs yolculuğuna doğru sinsi bir şekilde sürükledi.

Antep'ten Adana'ya doğru otobüsle giderken uğramadan geçemeyeceğiniz bir yer var. Osmaniye! Çok yer gezdim, birçok hayat tecrübesi edindim, gerek verginin gerekse hayatın Üstad'ı konumuna geldim. Ama kullarım ben böyle bir yer görmedim hayatımda.

Osmaniye girişinde bir tren yolu var. Bariyerler indi otobüsler bekliyor. Karşı taraftan bir araba geldi. Trenin ışığı giderek yaklaşıyor. Herşeyi bırak tehlikeli bir ortam var ki, her tarafta ışıklar yanıyor, bariyerler indirilmiş be kardeşim. Yani hiç mi beyniniz yok? Yoksa herkesin mi idolü Devlet Bahçeli? Adamlar bariyerlerin arasından sıra sıra geçmeye başladı. Birincisi geçti, garipsedim. İkincisi geçti, yadırgadım. Üçüncüsü geçti, sinirlendim. Dördüncüsü arabanın içinde ailesi ile geçti, "Püh, Allah belanı versin, geberirsin inşallah pezevenk!"i yapıştırdım otobüsün ortasında. Ulan ailen var itoğlu it! Kendi sefil hayatına değer vermiyorsan bari onların hayatına değer ver.

Son zamanlarda fiziksel durumumda köklü değişiklikler meydana geliyor. Geceleri geç yatıyorum (minimum saat 2'de). Öğlen 12 dediği zaman, yeni doğmuş bir fil yavrusunun anne sütüne olan açlığı misali bir açlık bünyemi sarıyor, ve fakat bu açlıktan akşam saatlerinde eser yok. Ama bugün biraz farklıydı! Yolculuktan olsa gerek saat 8 gibi açlık bünyemi, yeni doğmuş iki fil yavrusunun anne sütüne olan açlığı misali sardı. Söz konusu saatde Adana'da pek bir opsiyonunuz yok. Kokoreç, şırdan, mumbar gibi bayanlara teklif dahi edilemeyecek yemekler ve kebap. Otele yakın olsun dedik, Kazancılar'ı seçtik.

Kazancılar'da alkol tüketim olduğunu biliyordum ama pavyon havasına bürünebileceğini hiç tahmin etmezdim. Çingenelerin müzik yaptığı her mekanın o havaya girebileceğini düşünmekteyim artık. Çapraz masamızda 3 tane güzel, 1 tane çok güzel toplam 4 kız vardı. Bu dört kızdan Ayşe parasının yarısı ile yüzde yüz portakal suyu, kalanın 3/8'i ile Schweppes limon almıştı. Geriye ne kadar parasının kaldığı hakkında en ufak bir fikrim olmamakla birlikte problemin geri kalanını nasıl tamamlayacağımı ve daha önemlisi böyle bir problemi neden buraya yazdığımı bilmiyorum.

Konuya odaklanmak gerekirse, o çok güzel kız var ya onun yanında hani kuru sıkı tabancayı mermi atana çevirirler ya işte onun gibi gorilden çevirme, suratına sıçılmaz bir adam vardı. Bizim kızlara da gösterdim çok güzel kızı, onlar da hayran kaldılar. Birkaç dakika sonra kızlarla birlikte klişeleşmiş hale gelen "O kızın o gorilin yanında işi ne?" sorusuna cevap arayan bir tartışma içinde buldum kendimi. Tartışmanın sonucu ise belliydi. Kızlar, dördü birden için söylüyorum, en kibar haliyle para karşılığı seks yapanlardandı.

Adana-İstanbul arası mesafenin 1.000 Km'nin üzerinde olduğu gibi, kültürel mesafede baya fazla ve bunu tamamen kadın-erkek muhabbetinde tarafların birbirlerine olan davranış şeklinden çıkardım. Misal;

İstanbul'da bu tarz ortamlara girebileceğiniz belirli yerler vardır, iş arkadaşlarımdan birisinin adlandırdığı şekliyle, pavyon! Oysa ki, biz Adana'nın baya bilindik bir kebaçısındaydık. Kültürel değişiklikler ile Adana'da normal bir kebaçı da bile pavyon havasını yakalamanız mümkün!

İstanbul'da erkekler yanlarında ki bayanlara genel olarak "normal" denilecek şekillerde yaklaşırken, Adana erkekleri bu duruma daha barbar bir yorum kazandırmışlar. Bir adam düşünün ki, yanındaki bayana "Lan oğlum kalksana hadi!" desin ve bir kadın düşünün ki, 1 saat oturduktan sonra bu lafı işitmesiyle birlikte sandalyeye(!) çıkıp oynamaya başlasın. Kültür farkından anlatmak istediğim tam olarak budur. İstanbul'da bu tarz ortamlara girse bile erkek tayfası daha bir kibar davranıyor bayanlara karşı. Yani ortamın gerçek anlamda hayat kadınlarıyla dolu olduğunu çok zor kestirirsiniz, eğer normal bir mekanda iseniz. Ama Adana'da bu çok kolay bir hal almış.

Bu konuyla ilgili söylemek istediklerim bu kadar!

Bunun dışında kebap güzel şey arkadaş! Antep'i Urfa'sı yalan! En iyi adres gerçekten Adana! Ama Antep'in diğer yöresel yemeklerine laf eden olursa, karşısında beni bulur.

Antep ile ilgili bir diğer tespitim ise, yemeklerin yanı sıra orada gelişmiş olan bir diğer olgu ise hizmet sektörü. Restorantı olsun, marketi olsun veya oteli olsun! Müşteri gerçekten veli nimet Antep'te. Ortalama diye gittiğiniz, ortalama bir hesap ödediğiniz yerlerde ileri derecede hizmet almak insanın birazcık şımarmasına neden oluyor! Hani olur ya kendinizi şımartmak istersiniz, bence Antep'e gidilip birkaç gün kalmak iyi bir seçenek olabilir. Üstelik Adıyaman, Urfa, Mardin gibi yakın illeri gezme imkanı da cabası.

Daha ne diyeyim ben size? Bilemedim valla.

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek
0 yorum

Cumartesi, Kasım 7

John Nash ölmedi, Beyoğlu'nda yaşıyor!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 23:59
Bak, yaklaşık 2 saat sonra Antep uçağım var. Ne bavul hazırladım, ne bir ütülü gömlek var! Üstelik akşamdan kalmalığın kralını yaşıyorum. Yani öyle bir durum ki, kafam uyandığımda gece yatağa girdiğimden daha güzel. Ama bunu yazmadan gitmek gerçekten otururdu içime.

Balkan Restoranı diye bir yer var Beyoğlu civarında. İşte orda da bir kasiyer abimiz var. İlginç bir algoritma geliştirmiş kendine, dün fark ettim. Olay aynen şu şekilde gelişti.

Tepsiye yemeklerimi koydum ve önüne geçtim. Ablamda var yanımda. Adam şu şekilde bir hesap yaptı.

"Abi hepsi beraber mi?" dedi önce. Dedim "Evet!". İşte büyünün başladığı an. Tepsilere baktı. Sesli hesap yapıyor abi.

"Pilav 35. Patlıcan 63. Cacık 48. Kola 97. Etti 139! Bakalım burada ne var? Salata 22. Ayran 9. Et sote 85. Etti 256. Abla siz ekmek almıyor musunuz?" dedi.

Ablam dedi ki "Yok almıyorum!". Abi anında karşılık verdi, "Abi hesap 12 lira!"

Höh dedim. Bu nasıl bir algoritma, nasıl bir hesaplama? O rakamları kullanarak, o hesaba nasıl ulaştın be abi? Bütün gecem bunu düşünmekle geçti. Hangi sanal alemde yaşıyorsun ve zihin gücünün sınırları ne senin? Valla kıskandım ya. Bugüne kadar kimseyi kendimden daha zeki görmemekle birlikte, itiraf ediyorum kıskandım gerçek!

Takip edin bakın bu adamı. Çağımızın en büyük buluşunu yapınca, belki "Sen eskiden bana yavşadıydın!" diyip para falan verir. Kaçırmamak lazım.

Hadi ben bavul hazırlayayım. Antep ve civar ilçelerden yazarım belki birşeyler. Aslında yazacak çok şey var ya, yazsak yazdı oluruz.

R. ve Pındık, sizi çok seviyorum. Hatta ikinize birden aşığım, olur ya evde kalma durumları, yok ne bilim sevgilisizlikten sıkılma durumları olur. Bir mesaj uzaktayım bak. İkinizden hangisi olursa olsun fark etmez benim için. :) Aşığım sanırım lan ikinize birden.

Güve kardeşimle ise bugün yollar ayrılıyor. Kendisi kalkınca bunu okur diye yazayım. Geçtiğimiz günler için teşekkür ederim dostum. Sen olmasaydın herşey daha zor olurdu gerçekten. Adam ol lan! :D

Hadi öptüm.

XOXO

Oturan Göbek
2 yorum

Perşembe, Kasım 5

Karayolları çalışmıyor be baba!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 23:50
Bayram yaklaşıyor malum. Her bayram akşam haberleri izlerken, artık Türkiye'nin klasiği haline gelmiş olan "Otobüs şarampolden yuvarlandı! Bilmem kaç ölü!" ve benzeri gibi haberleri duyup üzülüyoruz. Bayram için yola çıktığımızda geriliyoruz, "Ulan acaba bizde kaza yapar mıyız?" gibi.

Türkiye'de "Aman oğlum. Aman dikkat, yollar kalabalık!" şeklinde artık atasözü haline gelmiş bir anne lafı var. Bunu fark ettim. Hani yola çıkan adamın arkasından su dökerler ya. Aynı onun gibi işte.

Dün çok nevi şahsına münhasır ve pek musikişinaz dostum Güve ile Emirgan taraflarında fink atarken, yolda "Yavaş!" yazdığını fark ettik. 20 metre daha yol aldığımızda, bir kez daha "Yavaş!" yazıyordu. E baktık duruma, iki yazı arasında yavaşlamamız gerekirken, biz hızlanmayı tercih etmişiz.

Şöyle bir gözleme ve istatistiğ vardık Güve ile, Türkiye'deki araç kullanıcıların büyük bir kısmı "Yavaş!" sözcüğünü gördüğü vakit hızlanmakta ve bu oran ne yazık ki, İstanbul'da %98,72 olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oturduk düşündük! Suçlu kimdir, nedir diye ve cevabını o an bulduk. Karayolları çalışmıyor gerçekten. Yaratıcı değil.

Ben derim ki, mesela kara yolları bir kez "Yavaş!" desin. Takip eden ikinci tabelada ise "Yavaş dedik!" yazsın. Takip eden üçüncü bir tabela mı var? O zaman işte "Yavaş A.K.!" gibi çemkirmelere başlasın.

Mesela bir yol düşünelim ki birbirini takip eden belirsiz sayıda "Yavaş!" tabelasından oluşuyor olsun ve üzerinden sadece Güve ile ben geçelim. (Matematik sorusu gibi oldu ama emin olun değil!) Tabelalar şöyle olsun istiyorum, yoksa başka şekilde yavaşlamıyacağım;

1- Yavaş!
2- Abi Yavaş!
3- Yavaş Dedik!
4- Bokunu çıkarma işte!
5- What part of "Yavaş!" don't you understand?
6- .ikecem ama artık!
7- Yavaş A.K. Yavaş!,

Valla tabelalar normalde de böyle olsa süper olur bence. Hem kazalar azalır, hem de eğleniriz.

Bunuda burdan önerge olarak meclisin suratına yapıştırıyorum.

Oturan Göbek Tuzla'dan bildirdi.

Sevgiler, saygılar.

Oturan Göbek

0 yorum

Sansür!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 04:03

Dolaylı da olsa, sansüre hayır!

Sevgi var, saygı yok! Yeni bitti saygı.

Oturan Göbek
0 yorum

Çarşamba, Kasım 4

Quote #4

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 15:49
"Heaven and earth,
Must I remember? Why, she would hang on him
As if increase of appetite had grown
By what it fed on, and yet, within a month—
Let me not think on't—Frailty, thy name is woman!—"

Hamlet
0 yorum

Pazar, Kasım 1

His name is Erol or Earl or something like that!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 14:29
O değil gece saat 00.30 sıralarında farkettik. Tag'leme olayı çok güzel bir olay Facebook'ta. İnsanların çift değil üçüz yaratıldığını falan keşfediyorsun. Bunu neden keşfediyorsan?

Neyse, alın size Amerika'da ikamet eden Yiğit resmi.

Buda Earl Hickey ile Erol'un resmi.

Yiğit, artık nereye gidersen git kameralar senin peşinde olacak! Amerika'da Earl, burada Erol! Hayat daha zor artık senin için. Sadece bunu belirtmek için ve benzerliği ortaya koyabilmek için bu gereksiz post'u üşünmeden buraya yazarım. Bakarmısın, gömlek tarzları bile aynı Earl ile.

Cihangir kapatıyor!

Oturan Göbek & GüveninHalindenGüvelerAnlar
2 yorum

Cumartesi, Ekim 31

Lila lila lil la lila lila la!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 17:17
Facebook ilginç bir olay. İnsanlar hakkında çok gizemli bilgiler veriyor.

"It's hard to look back and see the truth about people you love!"

Bugün bir "Friend Suggestion" mesajı geldi. Baktım 5 kişi ile ortak arkadaşmışız. Şaşırdım. Tıkladım profile. Alın sizlere sonuçlar.

İsimleri sildim. Arkadaşlara saygım var sonuçta. Ama bir kişinin ismini silmedim. Onun sebebi ortada. Lala lili diye isim mi olur be kardeşim? Nerden tanıştınız, nerden buldunuz, nasıl anlaştınız?

Lan benim aklıma kızın adını duyunca tek şey geliyor;

http://www.youtube.com/watch?v=2lvzLzk9b0I

Bunlarsa gidip arkadaş olmuşlar bide kızla.

Adam olun lan!

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek.
1 yorum

Pazartesi, Ekim 26

Jamiroquaigil Geldi!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:02
"Ding! Ding!" dedi kapı zili. Şentut kardeşimle kendimize ince dilimlenmiş sucuklu çift kaşarlı tostlarımızı yaparken, ebabiller güneye uçarken ve Sarı Kız baharın son otlarını yerken. Bu arada gerçekten son zamanlarda düşünür oldum, kedinin kumunu koyacak yerim yok ya hani diyorum ki bir inek alayım, camın önüne bağlayayım adını da Sarı Kız koyayım. Olsun Cihangir'in maskotu! Hem etinden hemde sütünden faydalanalım. Zaten yıllardır içimde sakladığım bir mevzuydu, hep istemişimdir etinden, sütünden ve derisinden yararlanabileceğim bir hayvanım olsum. Artık zamanı geldi sanırsam.

"Ding! Ding!" dedi kapı zili. Şentut kardeşimle kendimize ince dilimlenmiş sucuklu çift kaşarlı tostlarımızı yaparken, samuraylar son kez kılıç sallıyorlarken, Norveçli balıkçılar her zamanki gibi ellerini kremliyorken ve talihsiz bir fok kutup ayıları tarafından tecavüze uğruyorken. Dedim "Alla alla! Kim olaki bu saatte?" Şentut elini yıkadı, kapıya yöneldi. Bu sefer de birisi cama taş atıyordu! Dedim "Baskın!". Gittik cama Ş. ile. Bir baktık kimi görelim! Bildiğin Jami. Sevindik tabi kardeşimle. Günü geri kalanını şuursuzca TUS çalışan doktorlarla geçirmek varken Jami'nin gelmesi, bir insan daha ne ister!

"Birşey lazım mı?" dedi Jami. "Sucuk bitti a.k.!" dedim. "Ben istemem, sigara var mı lan sizde?" dedi. " Lan çapulcu bi kerede yük olma yavşak herif!" diye çemkirdi Şentut. "Dolar var lan, bozduramadım kaltak!" diye Jami'de seslendi. Ben şaşırmıştım tabii o sıra. Evde gereksiz bir gerginlik oldu. O anda Jami kafasında bulununan kızılderili tüylerini sinirli sinirli çıkarmaktaydı. '' Olm size getirmiştim bu tüyleri ama veresim kaçtı.'' dedi. Evet yanlış okumadınız. Bildiğiniz Jamiroquai veresim dedi. Neyse ki büyümeden sorun halloldu. Çay koyduk Jami'ye şöyle güzel de bir kahvaltı. Tabii yer sofrasındayız bu arada. Kahvaltı bitti, Jaminin kafası yerden kalkmıyor. Yere baktıkça bakıyor. Halı desenide bildiğin Türk halısı işte. Adam hipnotize oldu,şekillerin arasında kayboldu. Şentutla ben bir sigara yaktık kahvaltı üstüne arkaya devrildik. Bu arada kaçamak bakışlar atıyor. Lan ne iş demeye kalmadı. Bir anda anladım. Sigara istemeye çekiniyordu. Artık çocuk dolmuş mu ne olduysa. Sen Jami bir ağla bir ağla piuuuuu. Zannedersin Kızılderili şapkası yağmurda kalmış. Burnu tıkandı ağlarken azeri gibi birşey oldu. Love foolosophy diye şarkı yapan adamın burnunda sümüğü görünce bir anda şarkıdan soğudum. Jami Şentut'a dönerek '' Nan Oğlum kırk yılda bil geliyohoholum, yaptığığığınız şeye baaaakın naan '' diyince, Enseye şaplağı patlattım. ''Olm sanatçı hassas kişiliğine başlatma ne zırlıyosun'' diye bağırdım. Cevap olarak '' heye lan'' dedi. Şentut'a baktım o da Jamiden soğudu soğuyacak. Veresim dediği yetmiyomuş gibi bir de üstüne heye çekti adam.

Demek ki neymiş? "Ne adamlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde adam yok!" denen söz gerçekmiş. Jamiroquai öyle büyütülecek, bir adam değilmiş ve insanın albümü milyonlarda satsa, sigara çapulculuğu yapıp, "heye" diyebiliyormuş.

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek& GüveninHalindenGüvelerAnlar
2 yorum

Cumartesi, Ekim 17

Muhallebiye kaşığı daldırmak!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 02:32
Efendim, evet! Böyle bir terim vardır. Bir atasözü, özlü söz veya siz ne demek isterseniz. Yoğun istek üzerine bu deyimi açıklayacak bir post yazmam gerekiyordu. İşte yazdım.

Ayı terimimiz "Pilavını yiyim anam!" eş kuvvetinde olup, yıllar öncesinde bir kahve köşesinde sadece bir kere duyduğum bir terim. Açık açık anlatamıyorum, anlayan anladı.

Bakınız! Çeşitli muhallebi ve kaşık resimleri. +18 olacağı için kaşığın muhallebiye daldığı anların resimlerini yayınlıyamıyorum.

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek



0 yorum

Müthiş Cumartesi.

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 01:34
2003 Eylül'den bu yana ilk kez bir Cumartesi sabahı gerçekten güzel bir haber ile uyandım. Telefonu, titreşimde ve salonda olmasına rağmen, çaldığında odamdan duymam ise bu postun enteresan ve doğa üstü olayı olarak kayıtlara geçsin.

Daha saat 10 bile olmamış. Gece geç yatmışım. Arayan babamın numarası. Bedava arama olayıda iyi bir mevzu ama her zaman değil. Ablamın sesiyle karşılaştım. Dedi "Napıyorsun?". Dedim "Cumartesi sabahı saat 10 abla! Ne yapıyor olabilirim? Tabii ki, kuzey kutbunda yaşayan Kral Penguenleri'nin cinsel yaşamdaki sosyal etkileşimleriyle ilgili yürütmekte olduğum araştırma kapsamında, iki penguene şarapta terbiye edilmiş antrikot ve cesar salatası hazırlıyorum!". Ablam irkildi. Fakat sakindi. "Haaa. Uyuyorsun yani." Dedim "Evet! Bi siktir git, sonra konuşalım." Dedi, "Ben 11.30'da biniyorum otobüse. Esenlerden beni karşıla."

Haberin güzelliğine bak. Sonunda geliyor işte. Artık beraber yaşayacağımız için mi bilinmez çok heyecanlandım doğrusu. Birlikte kahvaltı falan yaparız, arada sırada tartaklarım onu, bazen sinirlendiririm. Bazende o beni sinirlendirir. Sonra ben yine tartaklarım onu. Güzel olacak sanırım. Seviyorum galiba!

Ablam bu işte. Resim yüklenirken onu rahatsız edenleride dövebileceğim aklıma geldi. Böylece kick-box yeteneklerimi de geliştirip, kollarımı adeta bir makine haline dönüştürebilirim. Kim bilir belki bu sayede bir gün profesyonel bile olabilirim.

Ablam gelirken düşündümde bu güne kadar İstanbul'da ablamın olmadığı zamanlarda nasıl dayandım diye birden bir ışık doğdu. Ne kadar çok sevenim varmış benim onu anladım. Aslında bugüne kadar anlatılacak birşeyler olduğunda her zaman beni dinleyen birileri oldu. Hani ama arada bazı insanlar sıyrılırlar ya! Onlar var işte bende de.

Hani askeriyede geçen komedi filmlerinde olur ya, "Gönüllüler bir adım öne çıksın!". O sırada gerçekten gönüllü olanlar bir adım öne çıkarlarken, gönüllü olmak istemeyenler bir adım geri atarlar. Bizde güleriz ya. Öyle bir sahne çizmeye çalışıyorum. Kedi'yi ve evi herkes tanıyor zaten. Fazla söze gerek yok. Öyle veya böyle her zaman gönüllü oldular. Teşekkürü borç bilirim kendilerine.


Hayat bir kebap olsa ve ben kıyma olsam, ki lisede bana az kıyma demediniz hayvanlar [:)], R. bu kebabın içindeki doğranmış kırmızı salçalı biber, Pındık'ta kebabın içindeki kırmızı toz biber olurdu. Kebaba o muhteşem rengi kazandıranlar bunlar zaten biliyoruz. "Ya et yağsız yenir mi?" derseniz, .ötümle gülerim. Kıyma benim lan! Yağsız olabilir mi bu kebap?

Sanırım insanları yemeğe benzeterek betimlemeler yapma huyumdan kurtulmalıyım. Ama iyi bir benzetmem daha var.

Bamyalar var bu dünyada. Bilirsiniz yemeyi sevmem yiyeni hiç sevmem. Olduğu masaya oturmam. Dünya'nın kaderi, insan ırkının devamı benim o bamyayı yememe bağlı olsa dahi, yemem! Buda böyle bir benzetme işte.

Belirteyim bari sonra darılmaca olmasın, sadece R. ile Pındık değil tarafımca sevilen insanlar ama R. kendine ithafen yazılan postlara çok sevindiği için ve Pındık ile R. birbirinden ayrılamaz iki karakter olduğu için, ki burada mütemmim cüz gibi vergisel bir kavramda kullanmak isterim, bu postumda sadece onlara yer verdim. Ama onlar kadar sevdiğim daha birkaç kişi var. Ne kadar şanslıyım lan? Zaten onlar kadar sevdiğim insanların şansına değinmiyorum bile. Hepinizi deşifre edeceğim yakında.

Şimdi bu postu bitireyim ben en iyisi. Değil mi ama? Güzel güzel yazmışken tadında bırakmak lazım.

Hadi öptüm.

Sevgiler saygılar.

Oturan Göbek.
1 yorum

Pazar, Ekim 11

Meslek İsminin Böylesi Olsun!

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 12:09
Ali, Veli, Mehmet değil bunlar. Bunlar İskenderler, Barbaroslar, Sabotaylar! İşte aklıma gelen karizma meslek isimleri ve hikayeleri.

1-Son Ütücü

Bu bana “İskoçyalı” veya “The Last Action Hero” gibi inanılmaz hikayeleri olan bir meslekmiş geliyor. Hani böyle entlerle dolu ormanlardan geçip orclarla ve goblinlerle savaşıp, Ak Büyücü Saruman’ı alt edipte sonunda yüzüğü Mordor’a ulaştırmışsında ondan sonra bu ünvanı almışsın. Yada hani vardır ya eski 8. sınıf Amerikan aksiyon filmlerinde, çok elit bir komando birliği pusuya düşürülür de tek kurtulan bir asker olur. Sonra o asker gidip ortalığı kırıp geçirir, öyle bir kahramanlık hikayesinden sonra son ütücü olabilirmişsin gibi geliyor bana.

2-İklimlendirme ve Klimalandırma Uzmanı

Bu zaten çok uzun olduğu için karizma gibi geliyor. Tabii küresel ısınmanın etkilerini de göz önüne almak gerekir.

3-Jimmy-Jib Operatörü

Bu da her an bir hip-hop şarkısında, klibi izlerken bikinili kızlar eşliğinde duyabileceğim bir meslek adıymış gibi geliyor. Operatör kısmını atarsak, tek başına Jimmy-jib kalıbının birçok hip-hop şarkısına nakarat olabileceğini düşünmekteyim.

4-Su Altı Hekimliği

Bunların sanırım su altında çalışırken ameliyat yapabilme gibi özellikleri yok. Bildiğim kadarıyla vurgun yiyen insanlar üzerinde uzmanlaşmışlar. Ama düşünsenize tüple dalıp ameliyat yaptığını. İlk bakışta öyle geldiği için listede kendine yer buldu.

5-CEO

Chief Executive Officer-İcra Kurulu Başkanı. Allah Allah! Yorum bile yapmaya gerek yok.

6-Sumo

Japonya’da çok karizmatik ve saygın insanlar bunlar. Bende yarı İrlandalı yarı İskoç olduğum için onların karizmatik olduğunu düşünüyorum. Ne alakaysa? İsim küçük, adamlar büyük. Ayrıca isim çok eski. Tarihi bir miras. E daha ne olsun?

Fazla detaya girecek bir konu yok. Bu sebeple aklıma gelen kötü bir şaka ile başlayan bir diyalog ile bu postu sonlandırmak isterim.

“-Bir kulunu çok sevdim!

-Hangi kulun?

-Endoplazmik Retikulum.

-E hani benim kulumdu.

-Hayır artık benim kulum.

-İyi o zaman, bende senden daha coolum!

-Çok saçma oldu, hadi susalım oğlum!”

Hadi görüşürüz.

Oturan Göbek
1 yorum

Diş Macununun Penetre Edici Yapısı

Gönderen İlmi İle Amil Kişi zaman: 04:12
İşte hayatın içinden, hergün başımıza gelme olasılığı en yüksek irrite edici olayın detaylı bir analizi ile sizlere sesleniyorum, kullarım!

Şimdi sorsam herkes “Ayyyy! Günde en az 3 kez dişimi fırçalıyorum! 8 kez duş alıp, 14 kez tırnaklarımı kesiyorum. 23 kez parfüm sıkıp orama burama, 36 kez de hijyenimsi yapıma kavuşmak için muhtelif temizlik işlemleri yapıyorum!” şeklinde cevap verir. Sorumu bu şekilde cevaplayanlara benim cevabımın “ Ya Kadir! Bi siktir git ya!” olduğunu belirterekten, ben işin beni ilgilendiren boyutuna değinmek istiyorum. En başta değinilen günde 3 kez dış fırçalama kavramı bizler için en tehlikeli durumu oluşturuyor, ama bugüne kadar sizlerden bu konuyu dile getiren olmadığı için sanırım farkında değilsiniz. Yine görev bize düştü sanırım.

Herkes bunu görev olarak bilsin şu saatten sonra, üstelik yangında 1. derece kurtarılacak olayı kadar ciddi bir görev. Dişinizi fırçalarken, macunun su ile homojen karışmış bölümünden bir damlasını giydiğiniz kıyafetin üzerine sürmenizi istiyorum. İlk etapta saçma bir görev ama olayın ciddiyetini anlamanız için şart. Ancak, daha önce bu durumu yaşayanlar için olayı tekrar etmeleri şart değil, hatırlamaları yeterli.

O nasıl sinir bozucu bir an! İnsanın çaresiz olduğunu anladığı durumlardan birisi olmalı. Kıyafeti çıkartıp başka bir kıyafet giymekten başka bir şansınız yok lakin. Yani bir leke kot pantolunun içerisine bile işleyebilir mi? Ayrıca leke bir kez oluştuktan sonra kesinlikle öyle yok efendim “Tuz dök üzerine lekeyi çeker!” yok efendim “Islak mendille sil, geçer!” tarzı önermeler kesinlikle işe yaramıyor. Leke ile günü geçirebileceğinizi düşünüyorsanız da ne yazık ki ölümcül bir yanılgıya düşmüşsünüz demektir. Leke gittikçe kuruyor ve çirkinleşiyor (böyle bir leke ile bir gün geçirmiş bir insan olarak konuşuyorum). Öğleden sonra leke giyilen kıyafeti kabartmalı t-shirt’lere benzetiyor. Çok sinir bir durum. Allah düşmanımın başına vermesin!

Hadi bye bye.

Sevgiler ve saygılar.

Oturan Göbek.
1 yorum
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Takip Ettiklerim

  • .z.
    Este es mi primer post! :3
    6 yıl önce
  • BETTRA
    8 yıl önce
  • daçe der ki
    Gökdelenin Tepesinden İnsan Manzaraları
    9 yıl önce
  • M.
    Bir gece sabaha karsi
    13 yıl önce
  • BİRBİZEKSİKTİK
    Unwell
    13 yıl önce
  • special n'
    ..
    13 yıl önce
  • r.d
    Toilet Paper
    15 yıl önce
  • direnk | knerid
  • and...

About Me

Fotoğrafım
İlmi İle Amil Kişi
Profilimin tamamını görüntüle

İzleyiciler

Tamam ama niye?

Gereksiz bilgeliğe giden yol burdan geçer!

Blog Archive

  • ► 2010 (26)
    • ► 09/26 - 10/03 (1)
    • ► 09/05 - 09/12 (1)
    • ► 08/22 - 08/29 (1)
    • ► 08/08 - 08/15 (1)
    • ► 07/18 - 07/25 (2)
    • ► 07/11 - 07/18 (1)
    • ► 06/13 - 06/20 (1)
    • ► 05/23 - 05/30 (1)
    • ► 05/02 - 05/09 (1)
    • ► 04/25 - 05/02 (1)
    • ► 03/21 - 03/28 (1)
    • ► 03/14 - 03/21 (2)
    • ► 02/28 - 03/07 (3)
    • ► 02/21 - 02/28 (1)
    • ► 01/31 - 02/07 (1)
    • ► 01/17 - 01/24 (3)
    • ► 01/10 - 01/17 (3)
    • ► 01/03 - 01/10 (1)
  • ▼ 2009 (57)
    • ► 12/27 - 01/03 (3)
    • ▼ 12/20 - 12/27 (1)
      • Avatar in 3D!
    • ► 12/13 - 12/20 (4)
      • Bir koku aldım sanki!
      • Quote #6
      • Garip Huylar Serisi #3 - Onaylanma İsteği
      • Farid Farjad ile 50. Post!
    • ► 12/06 - 12/13 (1)
      • Neden Anime!
    • ► 11/29 - 12/06 (3)
      • Beni Asıl Hayat Aldattı
      • Yeni bir konser heyecanı!
      • Garip Huylar Serisi #2 - Sazanlık
    • ► 11/22 - 11/29 (4)
      • Doğuda Okula Giden Çocuklar Misali
      • In Loving Memory Of Freddie Mercury!
      • Garip Huylar Serisi #1 - Şuursuzluk
      • Sis!
    • ► 11/15 - 11/22 (3)
      • İsim Polemiğine Bir Son.
      • Köşeyi dönünce hemen sağda!
      • Quote #5
    • ► 11/08 - 11/15 (1)
      • Bir Adana Masalı
    • ► 11/01 - 11/08 (5)
      • John Nash ölmedi, Beyoğlu'nda yaşıyor!
      • Karayolları çalışmıyor be baba!
      • Sansür!
      • Quote #4
      • His name is Erol or Earl or something like that!
    • ► 10/25 - 11/01 (2)
      • Lila lila lil la lila lila la!
      • Jamiroquaigil Geldi!
    • ► 10/11 - 10/18 (4)
      • Muhallebiye kaşığı daldırmak!
      • Müthiş Cumartesi.
      • Meslek İsminin Böylesi Olsun!
      • Diş Macununun Penetre Edici Yapısı
    • ► 10/04 - 10/11 (5)
    • ► 09/27 - 10/04 (1)
    • ► 09/20 - 09/27 (4)
    • ► 09/06 - 09/13 (1)
    • ► 08/30 - 09/06 (2)
    • ► 08/23 - 08/30 (1)
    • ► 08/16 - 08/23 (2)
    • ► 08/09 - 08/16 (2)
    • ► 07/12 - 07/19 (1)
    • ► 07/05 - 07/12 (1)
    • ► 06/21 - 06/28 (1)
    • ► 06/14 - 06/21 (5)
 

© 2010 My Web Blog
designed by DT Website Templates | Bloggerized by Agus Ramadhani | Zoomtemplate.com